Dürzîlik

bilgipedi.com.tr sitesinden
Dürzi
Al-Muwaḥḥidūn
موحدّون دروز
Druze star.svg

Flag of Druze.svg
Dürzi yıldızı ve Dürzi bayrağı
Toplam nüfus
≈800,000–2,000,000
Kurucu
Hamza ibn Ali ibn Ahmed
Önemli nüfusa sahip bölgeler
 Suriye600,000
 Lübnan250,000
 İsrail ve İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri143,000
 Venezuela60,000
 Birleşik Devletler50,000
 Kanada25,000
 Ürdün20,000
 Avustralya20,000
 Almanya10,000
Dinler
Druzizm
Kutsal Yazılar
Bilgelik Mektupları (Rasa'il al-hikma)
Diller

Dürziler (/ˈdrz/; Arapça: درزي darzī veya durzī, çoğul دروز durūz), Batı Asya kökenli Arapça konuşan ezoterik bir etnik-dinsel grubun üyeleridir ve Dürzilerin çoğu kendilerini Müslüman olarak tanımlamasa da aslen İsmaili İslam'dan gelişen bir inanca bağlıdırlar. Hamza ibn Ali ibn Ahmed'in ve Platon, Aristoteles, Pisagor ve Citiumlu Zeno gibi antik Yunan filozoflarının öğretilerine dayanan İbrahimî, tek tanrılı, senkretik ve etnik bir din olan Dürziliği uygularlar. Dürzi dininin taraftarları Tektanrıcılık Halkı (Al-Muwaḥḥidūn) olarak adlandırılır.

Bilgelik Mektupları Dürzi inancının temel ve merkezi metnidir. Dürzi inancı İsmaililik, Hristiyanlık, Gnostisizm, Neoplatonizm, Zerdüştlük, Budizm, Hinduizm, Pisagorculuk ve diğer felsefe ve inançların unsurlarını bir araya getirerek kutsal metinlerin ezoterik yorumuna dayanan, aklın ve doğruluğun rolünü vurgulayan farklı ve gizli bir teoloji yaratır. Dürziler teofaniye ve reenkarnasyona inanırlar. Dürziler, birbirini takip eden reenkarnasyonlar yoluyla ulaşılan yeniden doğuş döngüsünün sonunda ruhun Kozmik Akıl (al-ʻaql al-kullī) ile birleştiğine inanır.

İsrail Kanal 2 Haber Şirketi arşivinden İsrailli Dürzi erkekleri geleneksel kıyafetleri içinde gösteren video klipler. Gösterilen bayraklar Dürzi bayraklarıdır.

Dürziler tarihin farklı dönemlerinde yedi peygamberin var olduğuna inanırlar: Adem, Nuh, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed ve Muhammed ibn İsmail ad-Darazi. Dürzi geleneği ayrıca İranlı Selman, el-Hıdr (Vaftizci Yahya ve Aziz George olarak yeniden doğan İlyas olarak tanımlarlar), Eyüp, Evangelist Luka ve diğerlerini "akıl hocaları" ve "peygamberler" olarak onurlandırır ve saygı gösterir. Ayrıca Jethro ile aynı kişi olduğuna inandıkları Şuayb ile de özel bir yakınlıkları vardır.

Dürzilik inancı aslen İsmaililikten doğmuş olsa da, Dürziler kendilerini Müslüman olarak tanımlamazlar. Dürzi inancı, 800.000 ile bir milyon arasında taraftarı ile Levant'taki en büyük dini gruplardan biridir. Öncelikle Lübnan, Suriye ve İsrail'de bulunurlar, Ürdün'de de küçük toplulukları vardır. Lübnan nüfusunun %5,5'ini, Suriye'nin %3'ünü ve İsrail'in %1,6'sını oluştururlar. En eski ve en yoğun nüfuslu Dürzi toplulukları Lübnan Dağı'nda ve Suriye'nin güneyinde Jabal al-Druze (kelimenin tam anlamıyla "Dürzi Dağı") çevresinde bulunmaktadır.

Dürzi toplumu Levant bölgesinin tarihinin şekillenmesinde kritik bir rol oynamıştır ve halen de önemli bir siyasi rol oynamaya devam etmektedir. Bulundukları her ülkede dini bir azınlık olarak, çağdaş İslami aşırıcılık da dahil olmak üzere farklı Müslüman rejimler tarafından sık sık zulme maruz kalmışlardır.

Dürzîler; (Arapça: درزي veya موحدون دروز İbranice: דרוזי) Orta Doğu kaynaklı Sâbiîlik ve Ezidilik gibi dinlerin etkisiyle, 11. yüzyılda İslâmiyet'in Şiîlik mezhebinin İsmâîlîyye kolundan köken alarak ortaya çıkmış olan tektanrılı bir dinî inanç topluluğudur. Bu dine inananlara Dürzî denir (çoğulu Durûz). Kendilerine birleştiriciler, tek tanrıcılar anlamına gelen Muvahhidun derler.

Dürzîlik Tarikâtı

Muhammed bin İsmâ‘il Neştekin ed-Derezî tarafından, Altıncı Fâtımî Hâlifesi EbûʿAlî el-Mansûr el-Hâkim bi-EmrʿAllâh'ın ilâhlığı, onun gayba halinde saklanan Mehdi olduğu ve tenasüh inançları üzerine kurulu olan, ayrıca "Risalet’ül-Hikmet" (Hikmet Mekupları), ve El-Hikmet’ül-Şerife adında açık, El-Münferid bi-Zâtihî ve El-Şeriat’ül-Ruhanîyye adında gizli kitapları itîkâdî inançlarının temel kaynağı olarak benimseyen dinî topluluk.

Yunan felsefesiyle beraber ve Sâbiîlik gibi dinlerden de etkilenmişlerdir. Sünni mezhepler tarafından İslam dışı ilan edilmişlerdir. Dürzîler de kendilerini Müslüman olarak görmezler. Dürzî nüfusu konusunda kesin bir bilgi olmamakla birlikte değişik kaynaklara göre sayılarının 1.000.000 ile 2.500.000 arasında olduğu sanılmaktadır.

Etimoloji

Dürzî adının bu inanışın asıl dâîsi (davetçi ve yayıcısı) Muhammed bin İsmâ‘il ed-Derezîden geldiği sanılmaktadır.

Derezî sözcüğünün de daha sonra Arap dili gramerinde değişikliğe uğrayarak Dürzî veya Dürzü kelimesine dönüştüğü sanılmaktadır. Dürzî sözcüğünün çoğulu ise Durûz'dür. Dürzîlerin işgaline uğrayan Hevran bölgesi daha sonra Cebel-i Durûz (Dürzî dağı) olarak anılmaya başlamıştır.

Daha zayıf olan bir başka sava göre ise Dürzî ismi, Haçlı Seferleri sırasında Lübnan dağlarına yerleşmiş olan Kont Dreux adından gelmektedirler. Bu topluluğun torunları kendi dil ve dinlerini tümüyle yitirmişlerdir.

Tarihi

Dürzîlik ile alâkalı bir dizinin parçasıdır.

İsmâ‘îlî-Dûrz’îyye Mezhebi Kurucuları

Tevhîd Dâvâsı'nın Başı ve İsmâ‘îl’îyye Mezhebi'nin On Altıncı Dâ’î-i Â’zamı:
الحاكم بأمر الله المنصور بن العزيز بالله بن المعز لدين الله معد الفاطمي
El-Hâkim bi-Emr’Allâh el-Mansûr ibn-il-'Azîz bi-llâh ibn-il-Mu'izz li-Dîn’Allâh Ma'd el-Fâṭımîy
Druze star.svg
Tevhîd Dâvâsı Baş Dâ’î-i Evvel İmamı:
حمزه بن علي بن أحمد
Hamza ibn-i ‘Alī ibn-i Aḥmed

Tevhîd Dâvâsı Dâ’î-i Sânî
Fâtımîler Hâlifeliği - Epemiye, Suriye Valisi:
El-Mu'tenâ Baha’ud-Dîn ʿAli ibn-i Ahmed ibn-i ed-Deyf es-Sâmukî ed-Tâ’i

Dürzîlik; İslam Dîni'nin Şiî meşrebinin bir mezhebi olan İsmailîyye grubundan köken almıştır. Dürzîlik, 10. yüzyılda Fâtımî Devleti'nin altıncı halifesi EbûʿAlî el-Mansûr el-Hâkim bi-EmrʿAllâh bin el Aziz billâh ve onun veziri Hamza ibn Ali ibn Ahmed tarafından kurulmuştur. İlk olarak Hamza, halife El-Hâkim'in Allah'ın adına yönetici olduğunu ortaya atmıştır. Hâkim'in ulûhiyyet iddiası ve bu iddiasını farklı yerlere gönderdiği dâ’îler ile yaymaya çalışması kısa sürede halkın tepkisine neden olmuştur. Bu sıralarda El Hâkim, veziri Hamza'yı imam tayin etmiştir. Aynı zamanlarda El Hâkim'in dâîlerinden Muhammed bin İsmâ‘il Neştekin ed-Derezî kendisinin imam tayin edilmesi için çalışır ama bu halkı kızdırmış ve isyan eden halk tarafından 1020 yılında öldürülmüştür.

Halkın olumsuz tepkisi üzerine bir süre dini yayma faaliyetlerine ara verilmiş, fakat daha sonra Hamza yeniden faaliyete başlamıştır. Birçok yeni inanan elde edilir. El Hâkim 1021 yılında bir dağda kaybolur, büyük ihtimalle öldüğü sanılmaktadır. El Hâkim’in ölümünden sonra Hamza da inzivaya çekilir. Sonraki halife Ali ez-Zâhir Dürzîlere karşı kötü davranır ve bu Dürzî cemaatin inançlarını saklamaya başlamasına neden olur. Dürzîler İslam Dîni'nde takiyye terimi ile tanımlanan, "gerçek inancı saklama ve genelin inancına bağlı gözükme" siyasetini uygulamağa başlarlar.

Dürzîliğin inançsal kökeni Mısır'daki Fâtımî Devleti'ne dayanmaktadır. Araştırmacılar Dürzîliğin tarih sahnesine ilk çıkışını Fâtımî halifesi Hâkim Biemrillah'ın kendisinin Tanrı olduğu fikrini ileri sürdüğü 1017 yılı olarak kabul ederler. Çünkü Dürzîlik, ilk olarak 1017 yılında Anti-Lübnan Dağları'nda yaşayan İsmailîler'in Fâtımîler Hâlifeliği'in altıncı halifesi olan EbûʿAlî el-Mansûr el-Hâkim bi-EmrʿAllâh'ın ulûhiyyet iddialarını kabul etmeleriyle ortaya çıkmıştır. Bu nedenle bu yıl Dürzîlerce takvim başlangıcı biçimde değerlendirilir. Hâkim'in veziri olan Hamza, Hâkim'in Tanrılığına dayanan bu yeni inancı yaymak görevini üstlenir ve Hâkim'in imamlığını ve tanrılığını savunan iki risale kaleme alır.

Bu risalelerde Allah-u Teâlâ'nın Yedi İmam'a hûlul ederek insan biçiminde ortaya çıktığı, ve en son olarak da Dünya'ya Hâkim bi-Emrʿil-Lâh'ın özünde geldiğine imân ederler. Hamza, Hâkim'in tanrılığının yanı sıra, kendisinin de peygamber olduğunu ortaya atar. Hamza bu yeni inançları yayması amacıyla Muhammed bin İsmâ‘il ed-Derezî'yi Suriye'ye gönderir. Neştekin, Suriye ve civarında yaptığı propagandalarda oldukça başarılı olur. Diğer taraftan 1020 yılında Hamza, Kahire’de bir camide inançlarını açıkça duyurur ve bunun üzerine Hamza karşıtı büyük bir ayaklanma başlar. Hamza, bir süre Hâkim tarafından korunur ve sonra ortadan yok olur. Halife Hâkim ise, giderek genişleyen ayaklanma karşısında özellikle Fustat kentine karşı müthiş bir intikam hareketine girişir. Ne var ki tam bu sırada halife Hâkim de 23 Şubat 1021 gecesi esrarengiz biçimde ortadan kaybolur. Hâkim ve Hamza’nın yandaşları Mısır'ı terk etmek ve Suriye'de Muhammed bin İsmâ‘il ed-Derezî tarafından oluşturulan topluluklara katılmak zorunda kalırlar.

Zamanla güçlenen Dürzîler, Haçlı Seferleri sırasında Anti-Lübnan Dağları'ndaki İsmailîler ile birleşerek İslam ordularına karşı Hristiyanların yanında yer aldılar. Ancak bu dönemde o yörede yaşayan İsmailîler ile Dürzîler arasındaki ilişkiler hakkında açık bir fikir edinmek olanaklı değildir. Birçok araştırmacı bu iki mezhebi birbirine karıştırmıştır. Kesin olarak bilinen her iki mezhebin de Haçlı Seferlerinin sonuna kadar Hristiyanlar'ın müttefiki olarak kaldıklarıdır.

Haçlı Seferlerinden sonra da bölgede varlıklarını sürdüren Dürzîler, Kaysîler ve Yemânîler diye iki kola ayrıldılar. Yemânîler, Mercidabık Savaşında (1516) Osmanlılar’ın, Kaysîler ise Memlukluların safında yer aldı. Daha sonraki yıllarda sık sık çıkardıkları ayaklanmalar ve kargaşalıklarla Osmanlı İmparatorluğu'ndaki sorunlu topluluklardan biri olma özelliklerini sürdürdüler. I. Dünya Savaşı sırasında diğer Arap kabileleri gibi Osmanlılar’a karşı harekete geçtiler ve Fransız işgali sonucu (1918) Osmanlı yönetiminden ayrıldılar. Fransızlar, Dürzîler'in yaşadıkları yörede özerk “Cebel-i Durûz Emirliği”ni kurdular (1921). Dürzî Emirliği 1936 yılında kaldırıldı ve Dürzîler'in bir kısmı Suriye’ye, bir kısmı da Lübnan’a bağlandı.

Hamza ibn Ali ibn Ahmed, Samani İmparatorluğu'ndaki Horasan'ın Zozan şehrinden bir İsmaili mutasavvıf ve âlim. 1014 veya 1016'da Fatımi Mısır'ına geldi. El-Hakim Camii yakınındaki Raydan Camii'nde düzenli olarak bir araya gelen bir grup âlim topladı. Hamza 1017 yılında Muvahhidûn (Üniteryen) doktrinini vaaz etmeye başladı.

Altıncı Fatımi halifesi, el-Hakim bi-Amr Allah

Hamza, Fâtımî halifesi el-Hakim bi-Amr Allah'ın desteğini kazanarak din özgürlüğünü teşvik eden bir ferman yayınlar ve sonunda Dürzî inancının merkezi figürlerinden biri haline gelir.

Nüfus ve dağılımı

Fransız mandası Suriye
  Halep bölgesi
  Şam bölgesi
  Alavi bölgesi
  Alexandrette bölgesi (sonraki Hatay Cumhuriyeti)
  Lübnan bölgesi
  Dürzî bölgesi

Dürzîlerin Dünya üzerindeki toplam sayılarının yaklaşık 1.000.000 ile 2.500.000 arasında olduğu sanılmaktadır.

Dürzîler; bugün Lübnan, Suriye, İsrail ve Ürdün'de dağınık topluluklar biçiminde yaşamaktadırlar. En yoğun olarak yaşadıkları bölge Lübnan’ın dağlık yöreleridir. Dürzîler uzun yıllardan beri Lübnan dağının güneyi ile Anti-Lübnan Dağlarının batısı arasında kalan; kuzeyde Beyrut’tan güneyde Sur’a ve Akdeniz kıyılarından Şam’a kadar uzanan bölgede oturmaktadırlar. Ayrıca az sayıda da olsa Avrupa, ABD, Kanada, Latin Amerika ülkeleri (Brezilya, Arjantin, Şili, Peru, Meksika) ve hatta Avustralya’da da Dürzî toplulukları bulunmaktadır.

Dürzîler'in etnik kökeni

Geleneksel (dinî) kıyafeti içerisinde Dürzî bir kadın; 1870'ler, Lübnan.

Dürzîlerin ırk olarak kökenleri konusu tartışmalıdır ve oldukça farklı köken kuramları ileri sürülmüştür. Bir görüşe göre Dürzîlerin kökeni Hititler’e ya da Galatlar’a kadar geri götürülür. Bazı araştırmacılar, eski İran kavimlerinden Persler’in ve Medler’in inançları olan Mazdekizm (Mazdekçilik) ile Dürzîlik arasındaki benzerlikleri kanıt sayarak, Dürzîlerin bu kavimlerin soyundan geldiklerini ileri sürerler. Kimi etnograflar ise Dürzîlerin Asurlular tarafından sürgün edilmiş barbar bir kavmin devamı olduklarını savunurlar.

Dürzîlerin kökeni hakkında bir başka görüş, bunları Fenikelilere ve özellikle Eski Ahit’te I. Krallar 5:6’da sözü edilen ve Süleyman Tapınağı'nın yapımı sırasında Lübnan dağlarından kereste sağlayan Saydalı işçilere bağlamaktadır. Uzun yıllar boyunca Lübnan'da yaşamış olan Haskett-Smith, “The Druses of Syria” (Suriye Dürzîleri) adlı yapıtında: “Dürzîler, kendilerinin [üleyman Tapınağını yapanların torunları olduklarını ileri sürüyorlar; oysa Eski Ahit ve Yahudi tarihi hakkında bilgileri pek sınırlı” diye belirtmektedir.

Dürzîler, kendilerini Arap ırkından sayarlar. Dürzîlerin kökeni konusunda en çok yandaş toplamış olan görüş, Dürzîlerin Yemen’deki Aramilerle karışmış olan Araplar oldukları biçimindedir. Bu görüşe göre Dürzîler, büyük bir sel felaketinden sonra Yemen’den ayrılarak kuzeye göç ettiler. İslâmiyet’in yayılması sırasında bu yeni dini benimseyerek, Lübnan’ın dağlık yörelerini yurt edindiler.

Dürzîlerin kökeni hakkında Batı’da geliştirilmiş olan bir söylenceye göre Dürzîler, Haçlı Seferleri sırasında Lübnan dağlarına yerleşmiş olan Kont Dreux ve adamlarının soyundan gelmektedirler. Bu topluluğun torunları kendi dil ve dinlerini tümüyle yitirmişlerdir. Dürzî sözcüğünün kökeni de Dreux’den türemiştir. Söylenceye göre, XII. yüzyılda yörede kalıp, memleketlerine dönemeyen bu Haçlılar, Müslümanların baskısı karşısında Comte de Dreux’nün komutası altında dağlara çekilmişler ve yerliler ile evlenerek ayrı bir topluluk oluşturmayı başarmışlardır. XVII. yüzyılda bu söylence daha da geliştirilmiş ve Dürzîlerin başında bulunan Emir II. Fahreddin’in Lorraine Hanedanı ile kan bağı bulunduğu ve bu yolla ilk Kudüs Haçlı Kralına bağlandığı ortaya atılmıştır. Fahreddin’in 1613-1618 yılları arasında Floransa ve Paris’te kaldığı, hem Medici Hanedanı hem de Fransa Kralı XIII. Louis ile Osmanlılar’a karşı ittifak kurduğu bilinmektedir.

Dürzi inancı Ortadoğu'da pek çok bölgeye yayılmıştır, ancak modern Dürzilerin çoğu kökenlerini Güney Lübnan'daki Wadi al-Taym'a dayandırabilir; bu bölge adını İslam tarihçisi al-Tabari'ye göre Arap Yarımadası'ndan Fırat vadisine gelen ve Lübnan'a göç etmeden önce Hıristiyanlaştırılan Taym Allah (ya da Taym Allat) adlı bir Arap kabilesinden almıştır. Şecereleri iki modern Suriyeli tarihçi Haydar el-Şihabi ve Ahmed Faris el-Şidyaq tarafından muhafaza edilen Dürzi feodal ailelerinin çoğu da bu kökene işaret ediyor gibi görünmektedir. Arap kabileleri Basra Körfezi üzerinden göç etmiş ve daha sonra onları Suriye'ye götürecek olan güzergâhları üzerinde Irak'ta durmuşlardır. Haçlılarla savaşarak adını duyuran ilk feodal Dürzi ailesi olan Tanukhids, Haydar al-Shihabi'ye göre Mezopotamya'dan gelen bir Arap kabilesiydi ve burada yönetici bir aile konumundaydı ve görünüşe göre Hıristiyanlaştırılmıştı.

Niebuhr gibi gezginler ve Max von Oppenheim gibi akademisyenler, şüphesiz Dürzilerin kendi kökenlerine ilişkin popüler inancını yankılayarak, onları Arap olarak sınıflandırmışlardır.

Dil

Suriye, Lübnan ve İsrail'deki Dürzilerin ana dili Levanten Arapçasıdır; Venezuela gibi Dürzi diasporasında doğup yaşayanlar hariç, bu ülkelerde Arapça öğretilmemekte ya da evde konuşulmamaktadır. Dürzi Arapçası lehçesi, özellikle kırsal bölgelerde, genellikle diğer bölgesel Arap lehçelerinden farklıdır. Dürzi Arapçası lehçesi /qāf/ foneminin korunmasıyla diğerlerinden ayrılır. Dürziler tarafından /q/ kullanımı özellikle dağlık bölgelerde daha belirgindir ve kentsel alanlarda daha azdır.

İsrail'in Dürzi vatandaşları dil ve kültür olarak Arap'tır ve dilbilimsel olarak konuşursak, çoğunluğu akıcı bir şekilde iki dillidir ve hem Orta Kuzey Levanten Arap lehçesini hem de İbranice'yi konuşur. İsrail'deki Dürzi Arap evlerinde ve kasabalarında konuşulan birincil dil Arapçadır, ancak bazı İbranice kelimeler konuşma dilindeki Arapça lehçesine girmiştir. Arapça lehçelerini çevrimiçi yazmak için genellikle İbranice karakterler kullanırlar.

Ayrıca Dünya'nın ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve Avrupa ülkeleri gibi Orta Doğu'dan uzak bölgelerinde yaşayan Dürzîler İngilizce ve Fransızca gibi dilleri, Latin Amerika ülkelerinde (Brezilya, Arjantin, Şili, Peru, Meksika) yaşayan Dürzîler ise İspanyolca ve Portekizce'yi anadilleri Arapça kadar iyi konuşmaktadırlar. (Andrews, 1992: 216)

Dürzî inancı

Dürzî inancının ana esaslarının çok az bir kısmı kamuya açıktır, inanç esaslarının çoğu herkesten saklanır. Bu biraz da uzun süre inançlarını saklamaları yüzünden gelişmiştir.

Dürzîler Tanrı'nın birliğine inanırlar, bu nedenle kendilerini Ehl el Tevhid (Tevhid ehli - birleştiriciler) olarak anmışlardır. Dürzi inancı, Musevilik, Hristiyanlık ve İslam inançlarına benzer bir şekilde monoteistiktir. Dürzi teolojisi Yeni platoncu düşünceden ve bazı gnostik ve ezoterik gruplardan etkilenmiştir. Ayrıca, genel kanının aksine Dürzî düşüncesi Sufizm'den etkilenmemiştir. Ayrıca kimi araştırmacıların Dürzîliği İslam'ın bâtınî akımları arasında saymalarına karşın, Dürzîliğin Sünni şeriatıyla olduğu kadar Şii-Bâtınî anlayışla da çatışan tarafları vardır.

Dürzî inancına göre Allah, Yedi İmam'dan sonra Fatımî halifesi Hâkim Biemrillah el-Mansur İbnil Aziz Billah'ta Hâkim Biemrihi adıyla insan kılığında görünmüştür. Halife'nin veziri Hamza ibn Ali de onun peygamberidir. Dürzîliğin dört şartı, Hâkim'in Allah olduğuna inanmak, emri tanımak, hududu bilmek ve nasihate uymaktır. Hâkim hem Allah hem de insandır. Ancak iki türlü görünüşü vardır: Lâhûtî (Allah) ve Nâsûtî (insan). Bu iki görünüş birbirine benzemez. Akılla anlaşılamayan Hâkim birçok defa insan şeklinde görünmüş, insanlar fitne fesada başlayınca gizlenmiştir. Yeniden ortaya çıktığında Dürzîleri mükâfatlandıracak, kendine inanmayanları da cezalandıracaktır. Hâkim imamlığı, veziri Hamza'ya bırakmıştır. Hamza, insana hûlul eden bir cevher, yaratıkların en şereflisidir. Kâinat ondan doğmuştur, ilk yaratılan odur. Ruhlara hükmeden, günah ve sevapları hesaplayan, dünya ve âhiret işlerini elinden geçiren odur. Îlahi emirleri öğreten hududların başı yine Hamza'dır. Dürzîlerin tapınaklarına halâvat adı verilir. Şeriat yolunu da Şiî-Bâtınî inanışını da reddederler. Kendi aralarında din işlerini bilenler (ukkâl) ve bilmeyenler (cuhhâl) diye ikiye ayrılırlar. Kendi inanışlarına gerçek tevhid inanışı, kendilerine de muvahhid derler. Kurban ve Ramazan Bayramına benzeyen iki bayramları vardır.

Hamza'nın öğretisi

Dürzîliğin temel inancı Hamza ibn Ali tarafından oluşturulmuş olan dört temel ilkeye (farz) dayanır.

1. Hâkim’i ilâh bilmek: Hâkim, hem Tanrı hem de insandır (Lâhut-Nâsut). Bu iki nitelik birbirinden ayrılmayacak ölçüde iç içe geçmiştir. Tanrı'nın tüm işleri anlamlı ve bilgecedir. İnsan aklı O’nu ve işlerini kavrayıp tanımlayamaz. Allah, yeryüzünde birçok kez insan biçiminde zuhur etmiştir; en son olarak da kendisini Hâkim biçiminde göstermiştir. Kötülükler ve bozukluklar ortadan kalktığında gizlendiği yerden bir kez daha ortaya çıkacak, Dürzîleri ödüllendirip inançsızları cezalandıracaktır.

2. Emri bilmek:Kaim al-Zaman” olarak da adlandırılan emir, Hamza ibn Ali'nin kendisidir. Hamza, Allah’ın ilk yarattığı, ilk cevheridir. Evren ve tüm diğer varlıklar ondan yaratılmıştır; bu nedenle Hamza, yaratıkların en onurlusu ve Allah'ın elçisidir. Dünya ve Ahiret işlerini yöneten, ceza ve ödül veren odur. Allah'ın öz nurundan yaratıldığı için, imamların imamı olup, kıyâmet gününde sevap ve ikab onun eli ile yapılacaktır. Yer, içer, el ile tutulur. Babası ve anası vardır. Karısı ve çocukları yoktur. O, nedenlerin nedeni ve tümel akıldır (Akl-i Külli).

3. Hududu bilmek: Tanrısal emirleri öğreten ve yayanlara “Hudud” denir. Hudud’un başı Hamza’dır ve onunla birlikte sayıları beşe ulaşır. Bunlara “Vezir” de denilir. Hamza’dan sonra gelen dört hudud yaratıkların en onurlularıdır, evlenmedikleri gibi her türlü günahtan uzaktırlar. Bunlar dışında hudud sayılan üç grup daha vardır: “Dâîler”, “Mezunlar” ve “Mukassirler”.

Dinin önderleri diye adlandırılan “hudud” aslında beş tanrısal ilkeyi temsil etmektedir. Beş Dürzî önderin de kişiliklendirilen bu beş ilkeden ilki erkek ilke olan Evrensel Akıl’dır ve Tanrı’nın ilk yarattığı varlık olan Hamza ibn Ali tarafından temsil edilir. İsmail bin Muhammed tarafından kişiliklendirilen ikincisi Evrensel Ruh’tur (Nefs) ve dişi ilkedir. Bunların ikisinden, Muhammed bin Vehb’te kişiliklenen, Söz (Logos) türemiştir. Söz ve Evrensel Ruh’tan üreyen ve Selame bin Abdullah’da kişilik kazanan dördüncüsü ise Sağ Kanat (El-Cenahu’l-Eymen) ya da yöntem’dir. Sağ Kanat’tan aynı biçimde üreyen ve El-Mu'tenâ Baha’ud-Dîn’da kişiliklenen Sol Kanat (El-Cenahu’l-Yesar) ya da izleyen beşincileridir. Bunlar, aynı On sefirotun Kabalacılar’ın gizem ağacını oluşturması gibi, Dürzîliğin dinsel hiyerarşisini oluştururlar. Büyük olasılıkla Dürzîler bu kavramları Kabalacılar’dan almışlardır.

4. Vasiyetlere uymak:' Bazı ahlak kurallarından oluşan ve “Hâsıl” da denilen vasiyetlere uyulması zorunludur. Bu kurallar:

  • Doğru sözlü olmak (Sıdk al-Lisan).
  • Kardeşlik, mezhep üyelerini koruma (Hıfz al-İhvan).
  • Önceki tüm ibadetlerin ve dinsel inançların terk edilmesi.
  • İblis’ten ve tüm kötülerden uzak durmak.
  • Hâkim’in tek tanrı olduğuna inanmak (Tevhid al-Hâkim).
  • Hâkim’in buyruk ve eylemlerine boyun eğmek.
  • Hâkim’in iradesine teslim olmak.

Dürzî inancının özetle ilkeleri

  • Yalnızca tek bir Tanrı vardır. O, bilinmez ve bilinemez, tahayyül edilemez. Yalnızca O’nun varlığını, var olduğunu doğrulayabilir ya da bilebiliriz. Tanrı insan biçiminde dokuz kez görünmüştür. Bunlar, bedenleşme (incarnation) biçiminde değildir, zira Tanrı bir bedene gerek duymaz, bu belirmeler daha çok bir insanın elbise giymesi gibi Tanrı’nın beden giymesi tarzında olmuştur.
  • Dürzîlerde bilgeliğe yalnızca belirli bir dinsel eğitimi tamamlamış olan seçkin kişilerce ulaşılır; bunlara akıllılar anlamına gelen Ukkal denir. Bunlar başlarına beyaz sarık sararlar ve kendi aralarında özel toplantılar düzenlerler. Dürzîlik'te Ukkalin uygulamakta olduğu dokuz dereceli bir hiyerarşik yapılanma bulunmaktadır. İnisiyasyonun ilk yılında deneme süresini tamamlayan aday asıl üyeliğe kabul edilebilir. Çıraklık devresini tamamlayan Dürzî’nin ancak ikinci yılda inancının simgesi olan beyaz sarık takmasına izin verilir ve mezhebin tüm gizemli âyinlerine katılmaya hak kazanır.
  • Çoğunluğu oluşturan diğerleri Dürzî inançlarının yalnızca sınırlı bir bölümünü bilirler ve bunlara da cahiller anlamına gelen Cuhhal denilir. Bunlar ancak herkese açık ibadet yerlerinde buluşurlar. Böylelikle iki katlı bir inançsal yapıya sahip olan Dürzîlik, kendine özgü bir ezoterik yapı ortaya koymaktadır. Bu tür iki katlı inançsal yapıların özellikle Manicilik, Bogomiller, Paflikyanlar ve Batı’da Katharlar’da bulunduğu bilinmektedir.
  • Dürzîlerin inançsal ilkelerinin yalnızca bir tür inisiyasyondan geçmiş kendi mezhep üyelerine açıklanan gizler olması nedeniyle, inanç ve öğretileri tam olarak bilinmemekle beraber Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet karışımı bir uzlaşımcı sentez gibi değerlendirilmektedir.
  • Tapınmaları gizli olduğundan törenleri hakkında güvenilir bilgilere sahip değiliz. Yüksek ağaçlıklar arasında veya dağların tepelerinde gizlenmiş kutsal yapılarında hemen hiç süsleme yoktur. Belirli bir ritüelleri ve okudukları bir duaları da yoktur, ama törenler sırasında ilahiler söyler ve kutsal kitaplarını okurlar.
  • Son olarak, sanki gizli bir örgüte benzerliklerini tamamlamak için, Dürzîlerin birbirlerini tanıyabilmek amacıyla benimsedikleri işaret ve şifreler olduğunu ve bunların karşılıklı olarak alınıp verilmemesi halinde gizemlerine dair tek sözcük etmedikleri bilinmektedir. Diline sahip olma (dürüstlük), kardeşini koruma (kardeşlik), yaşlıya saygı, diğerlerine yardım, vatanı koruma ve bir Tanrı'ya inanmaktır. Dürzi inancın bir diğer büyük esası da sadece insanlar arasında olan bir tür reenkarnasyondur. Dürzîler çok eşli evliliği, tütün ve alkol kullanımını, domuz eti tüketimini yasak sayarlar. Ayrıca Dürzîlik; Müslümanlar, Hristiyanlar, Yahudiler veya diğer dinlere mensup olanlarla evlenmeyi yasaklar. Fakat bu modern topluluklarda çoğunlukla göz ardı edilmektedir.
  • Dürzî inancı beş kozmik ilke içerir ve bu ilkeler Dürzî yıldızı ile sembolize edilir: Zekâ (yeşil), ruh (kırmızı), kelime (sarı), gelenek (mavi) ve içkinlik (beyaz). Bu erdemlerin beş farklı ruh olarak sürekli Dünya üzerinde, peygamberler ve filozoflar olarak reenkarnasyona uğradığına inanılır. Bu peygamber ve filozoflara, Âdem, Pisagor, Akhenaton da dâhildir. İslam Dîni'nin inandığı İsa ve Muhammed gibi peygamberlere Dürzîler'in inanıp inanmadığı kesin belli değildir. Ayrıca, oruç, namaz ve hac gibi İslamî ibâdetleri de yapmak zorunda değillerdir. Bu gibi sebeplerden dolayıdır ki Sünni mezhepler, Dürzîliğin i'tikaden İslâmiyet ile bir alâkasının bulunmadığı görüşünde birleşmektedir. Buna karşın, Dürzîler ise kendilerini İslam dini siyasi mezheplerinden Şiî-İslâmiyet'in bir mezhebi olarak tanımlamaktadır.

Dürzî yıldızı ve renklerinin anlamı

Druze star.svg

Dürziler ikonografiden kesinlikle kaçınırlar, ancak dini bir sembol olarak beş renk ("Beş Sınır" خمس حدود khams ḥudūd) kullanırlar: yeşil, kırmızı, sarı, mavi ve beyaz. Bu beş sınır İsmail et-Temimi (ö. 1030) tarafından Mum Risalesi'nde (risalat ash-sham'a) şu şekilde sıralanmıştır:

  • Birinci sınır: Hamza İbn Ali (حمزة إبن علي إبن أحمد) (veya diğer kaynaklara göre İsa)
  • İkinci sınır: İsmail ibn Muhamed ibn Hamed et-Temimi (İsmail et-Temimi) (إسماعيل إبن محمد بن حامد التميمي)
  • Üçüncü sınır: Muhamed ibn Vehb (محمد إبن وهب)
  • Dördüncü sınır (as-Sabiq the anterior): Seleme ibn abd el-Vehhab (سلامة إبن عبد الوهاب)
  • Beşinci sınır (el-llahiq the posterior): Ali ibn Ahmed as-Samouqi (علي إبن أحمد السموقي)

Beş sınırı temsil eden renklerin her biri, insanları hayvanlardan ayıran ayrımlarda veya insanları hayvani beden yapan güçlerde olduğu gibi, "sınır" anlamına gelen "hadd" adı verilen metafizik bir güçle ilgilidir. Her bir ḥadd aşağıdaki şekilde renk kodludur:

  • ʻAkl "Evrensel Akıl/Zeka/Nous" için yeşil,
  • Nefs için kırmızı "Evrensel Ruh/Anima mundi",
  • Kalima "Söz/Logos" için sarı,
  • Mavi Sâdık (السابق) "ön/güç/neden/öncül", ilk akıl için.
  • El-llahiq (اللاحق) için beyaz "arka/gelecek/etki/İmman".

Zihin nitelik üretir ve bilinç verir. Ruh, zihni somutlaştırır ve göçten ve kişinin kendi karakterinden sorumludur. Dilin atomu olan söz, insanlar arasında nitelikleri iletir ve duyulur dünyadaki platonik formları temsil eder. Sâlik ve Tâlî, geçmişi algılama ve ondan ders çıkarma, geleceği planlama ve onu öngörme yeteneğidir.

Flag of Druze.svg

Renkler dikey olarak azalan şeritler halinde (bir bayrak gibi) veya beş köşeli bir yıldız şeklinde düzenlenebilir. Çizgiler neoplatonik felsefedeki kürelerin diyagramatik bir kesimi iken, beş köşeli yıldız ölçülülük ve ılımlı bir yaşamın sembolü olarak altın oranı, phi'yi temsil eder.

Dürzîler'in kutsal simgesi beş köşeli bir yıldızdır. Bu yıldızın her bir köşesi ayrı renkte olup, beş hududu ve onların niteliklerini temsil eder:

  • Yeşil: Gerçeğin anlaşılması ve kavranması için gerekli olan “Akıl” dır. Allah’ın iradesini temsil eder.
  • Kırmızı: “Nefs”dir ve varlığın sınırlarını belirler. Akla yardımcıdır.
  • Sarı: Gerçeğin en yalın ifadesi olan “Söz”dür. İlk ikisine yardımcı olmaktadır.
  • Mavi: “As-Sabik”tir. İradenin düşünsel gücünü temsil eder. Söz’e yardımcı olmak ve onu her türlü kötülükten koruyarak, evreni uyum ve düzen içinde tutmak üzere yaratılmıştır.
  • Beyaz:'Al-Tali”dir. Mavi’nin gerçekleşmesi ve gücün maddeleşmesidir.

Tapınak Şövalyeleri ve Dürzîler

Haçlılar'ın Kutsal Topraklar'da egemen oldukları dönemde, Tapınak Şövalyeleri'nin karşılaştığı Doğu'ya özgü birçok gizemci inanç akımlarından biri de Dürzîlik'tir. Dürzîler'in inanç sisteminin ve ezoterik uygulamalarının Tapınak Şövalyeleri'ni etkilediği sıkça ileri sürülen bir savdır. Bu sava göre Tapınak Şövalyeleri, daha sonra Avrupa’ya aktarılan ve zamanla Masonluk sistemine yerleşen bir takım inanç ve geleneklerinin esinini Dürzîler'den almışlardır.

Tapınak Şövalyeleri'nin Dürzîler ile bağıntısının hem tarihsel hem de geleneksel bir takım kanıtları olmakla beraber, bunun Masonluk ve Tapınak Şövalyeleri üzerinde ne gibi etkileri olduğu konusunda yalnızca varsayımlarda bulunulabilir.

Leonard W. King'in gnostikler ile ilgili yapıtında ileri sürdüğüne göre: “Mısır halifesi Hâkim'in mezhebin kurucusu olduğu ileri sürülmesine karşın Dürzîler'in, Prokopius'un VI. yüzyılda Lübnan ve Suriye’de hızla çoğaldıklarını söylediği Gnostik mezheplerin kalıntıları olmaları daha akla yakındır. Komşuları arasındaki yaygın kanıya göre Dürzîler, dana şeklindeki bir puta tapınmakta ve gizli toplantılarında Roma döneminde Ophitler’e (yılanı kutsallaştıran ve ona tapan bir tarikat), Ortaçağda Tapınak Şövalyeleri'ne ve çağımızda da Masonlar'a atfedilen törenler yapmaktadırlar.”

Bu görüşün başka yazarlarca da onaylandığı görülüyor. Ancak King'e göre, önemli ve ilginç olan nokta: “Dürzîler'in kendi önderlerinin İskoçya’da gizlendiğine inanmalarıdır.” Kuşkusuz bu, Tapınak Şövalyeleri'nin o yörede çok güçlü oldukları dönemlerden kalma bir inanıştır.

Dürzîler'in İslâmiyet'in bir mezhebi olan İsmail’îyye içindeki genel konumu

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
2. İmâm Hüseyin
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
3. İmâm Ali Zeyn el-Âb’ı-Dîn
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
4. İmâm Muhammed el-Bakır
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İmamet
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
5. İmâm Câ'fer-i Sâdık
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Shiite Calligraphy symbolising Ali as Tiger of God.png
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
6. İmâm İsmâil bin Câ'fer el-Mûbarek
 
Musa el-Kâzım
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
8. İmâm ʿAhmed el-Vâfî (ʿAbadullâh‘bin’Muhammed)
 
7. İmâm Muhammed bin İsmâ‘îl eş-Şâkir
 
Ali er-Rızâ
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
9. İmâm Takî Muhammed (ʿAhmed bin ʿAbadullâh)
 
İsmaililik/Yedicilik
(Bâtınîlik İsmaililik)
 
Muhammed el-Cevâd
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
10. İmâm Razî/Zekî ʿAbd Allâh (Hüseyin bin ʿAhmed)
 
 
Kufeli Hamdan Karmat
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
11. İmâm Ebû Muhammed ‘Ubayd Allâh el-Medhî
 
Ebû’Saʿid‘Hasan bin Behrâm Jennâbî
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Sâbiîlik
 
 
 
Fâtımî Devleti
 
Karmatîlik (Yediciler/elʿBakl’îyye)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Üniter Çağrı
 
 
 
16. Dâ’î-Â’zam Târik’ûl-Hâkim bi-EmrʿAllâh
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hamza
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
El-Mu'tenâ
 
 
 
18. Dâ’î-Â’zam Ebû Tamîm Ma’add el-Mûstensir
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hikmet Risaleleri
 
 
 
19. İmâm Ebû’l-Kâsım ʿAhmed el-Mustâ‘lî
 
19. Ebû Mansûr Nizâr el-Mustafâ
 
 
 
 
Nâsır-ı Hüsrev
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Dürzîlik
 
 
 
Mustalilik
 
Nizarîlik
 
 
 
 
 
Türkistan Aleviliği
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hafızilik
 
Tâyyîb’îyye
 
Alamut Kalesi
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Süleymanî Buhra
 
Davudî Buhra
 
Haşhaşiler
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hebtiahs Buhra
 
 
Etbe-î Melek Buhra
 
Sünnî Buhra
 
İleri Davudî Buhra
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Alavî Buhra
 
Câferî Buhra
 
Patanî Buhra
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Dürz’îyye Tarikâtı'nın Şiîlik mezhepleri arasındaki genel konumu

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Haşim bin ʿAbd Menâf
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Haşimoğulları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
ʿAbd el-Muttalib bin Haşim
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Amine bint Vehb
 
 
 
 
 
 
ʿAbd Allâh bin ʿAbd el-Muttalib
 
Ebû Tâlib
 
Ez-Zûbeyr
 
Hamza
 
`Abbâs‘binʿAbd‘el’Muttalib
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hatice bint Hüveylid
 
 
 
 
 
 
Muhammed
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
ʿAbd Allâh bin `Abbâs
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Fatıma
 
Ali
 
 
 
 
 
Havlet bint Câ'fer
 
`Alî bin ʿAbd Allâh
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Selman-ı Farisî
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hasan bin Ali
 
Hüseyin Seyyid eş-Şühedâ
 
Muhammed bin Hanefiyye
 
 
Abbâsîler
 
Muhammed "el-İmâm" bin `Alî bin el-`Abbâs
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hasan bin Zeyyîd
 
Zeyyîd bin Hasan
 
Hasan el-Mû'tenâ
 
Zeynelâbidîn
 
Keysanilik
 
 
Bû'Müslim’îyye
 
Mazdekçilik
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Taberistan Alavîleri
 
Hasan bin Zeyd
 
 
ʿAbd Allâh el-Kâmil
 
Muhammed el-Bakır
 
Zeyd bin Ali eş-Şehid
 
Sinbâd
 
Neo’Mazdekçilik
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İbrahim bin ʿAbd Allâh
 
 
Muhammed bin ʿAbd Allâh (Muhammed bin Abdullah el-Mehdi)
 
İdris bin ʿAbd Allâh
İdrîsîler (Zeyd’îyye)
 
İmamet
 
Zeydilik
 
El-Mukanna’îyye
 
Hurremiyye
(Babek Hûrremî)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Yahya bin ʿAbd Allâh
 
 
Z’ûl-Nûn el-Mısrî
 
Câ’bir bin Hayyân
 
Câʿfer es-Sadık
 
 
Hasan bin Zeyd'ül-Alevi
 
Kızılbaş
 
Gnostisizm
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Beyazid-i Bestami
 
 
ʿAbd`Allâh‘el’Eftâh‘bin’Câʿfer‘i’Sâdık
 
İsmail bin Ca‘fer es-Sâdık
 
Musa el-Kâzım
 
 
 
 
 
 
Çepniler
 
Tahtacılar
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Fethîlik (Eftâh’îyye)
 
Vâfî Ahmed (ʿAbd Allâh bin Muhammed bin İsmâ‘il) el-Vâfî
 
Muhammed‘bin’İsmâ‘il‘eş’Şâkir (Yediciler)
 
Ali er-Rızâ
 
 
 
 
 
 
Taberistan Zeydî-Alavîler Emîrliği
 
Melamilik
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Muhammed bin ʿAbd Allâh el-Eftâh
 
Takî Muhammed (ʿAhmed bin ʿAbd Allâh bin Muhammed) et-Tâkî
 
İsmaililik (İsmâ‘il’îyye/Yedicilik)
 
Muhammed el-Cevâd
 
 
Tavvûsîlik (Tavvûs’îyye/Altıcılık)
 
Bâtınîlik (Bâtınî İsmâ‘il’îyye)
 
Ezoterizm
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Tasavvuf
 
Razî ʿAbd Allâh (Hüseyin bin ʿAhmed bin ʿAbd Allâh) ez-Zeki
 
 
Kufeli Hamdân Kârmat (Karmatîyye/Yediciler)
 
Ali el-Hâdî
 
 
Vâkıfîlik (Vâkıf’îyye)
 
Mitraizm
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Sâbiîlik
 
Mehdi (Fatımi)
 
Ebû-Saʿid Hasan bin Behrâm Cennâbî (Bahreyn)
 
Hasan el-Askerî
 
Muhammed‘bin’Ali‘en’Nakî
 
Muhammedîlik (Muhammed’îyye)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Muhammed ed-Derezî
 
Fâtımî Devleti
 
Karmatîlik (Yediciler/elʿBakl’îyye)
 
Muhammed el-Mehdi
 
FazlʿAllâh Esterâbâdî (Hurûfilik)
 
 
Muhammad bin Nusayr
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Dürzîlik
 
Mustalilik
 
Nizarîlik
 
 
On İki İmam
 
Hurûfilik
 
 
Nusayrilik
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Mecîd’îyye/Hâfız’îyye
 
Tâyyîb’îyye
 
 
Türkistan Aleviliği
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kabbalah
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Sünnî Buhra
 
DavudîʿBuhra’1094
 
 
Alamut Kalesi
(Sabbahiyye)
 
 
 
 
Muhammed Kebir Arizî
 
 
Mahmud Pâsikhânî
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Câʿferî Buhra (1426)
 
Patanî Buhra (1538)
 
 
SüleymanîʿBuhra’1591
 
Alavî Buhra (1625)
 
 
Tâcü’l-Ârifîn Ebu’l Vefâ Vefâîlik (Vefâ’îyye)
 
 
Nûktâvîlik (Hurûfilik)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hebtiahs Buhra (1754)
 
Etbeî’MelekʿBuhra’1840
 
İleri Davudî Buhra (1977)
 
 
Tac’ed-Dîn Geylânî Halvet’îyye/Zahid’îyye
 
 
Ebu’l Bekâ Baba İlyas Bâbâîlik (Bâbâ’îyye)
 
 
Seyyid Nesîmî (Hurûf’îyye)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Yusuf Hemedanî Melâmet’îyye/Kalender’îyye
 
 
Ûveys bin Âmir-î Karenî (Üveys’îyye)
 
 
İmamet (İsnâaşeriyye öğretisi)
 
 
Safî’ûd-Dîn İshak Safev’îyye
 
 
Baba İshak İshak’îyye
 
 
Dedebabalık (Bektaş’îyye)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Ahmed Yesevî Yesevilik / Melâmet’îyye
 
 
Hallâc-ı Mansûr
(En-el Hak)
 
 
Cûneyd El-Bağdâdî
 
 
Sadr’ed-Dîn Mûsa / Hoca Âlâ’ed-Dîn Âli
 
Hâmid’ûd-Dîn-i Veli / Hacı Bayram-ı Veli
 
 
Ahmed er-Rifâi
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kutb’ûd-Dîn Haydar Kalenderilik / Yesevilik
 
Muhy’ûd-Dîn-i Ârabî
(Sufi metafiziği)
 
Abdülkâdir Geylânî (Kadir’îyye)
 
 
Şeyh İbrahim Cûneyd / Haydar
 
 
Bayram’îyye/Celvet’îyye Azîz Mahmûd Hüdâyî
 
 
Rıfâ’îyye
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hacı Bektaş-ı Veli Haydarîlik / Ekberîlik
 
 
Sadr’ed-Dîn Konevî (Ekber’îyye)
 
Yefâ’î / Şah Ni'metullah-i Veli
 
Sultân Ali Mirza Safevî Devleti / I. İsmail
 
 
Sarı Saltık Dede (Saltuk’îyye)
 
Galip Hasan Kuşçuoğlu
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Ahî Evran / Ahilik
 
 
Kızılbaş
 
Ni‘metullâh’îyye
 
İsnâ‘aşer’îyye
 
 
Barak’îyyûn
 
 
Galibi Tarikatı
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Taptuk Emre
 
 
Abdal Mûsa
 
Burhan’ed-Dîn Hâlil’ûllâh
 
 
 
 
Alevilik
 
 
Kürt Alevîliği
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Yunus Emre
 
Balım Sultan
 
 
 
 
 
 
Nadir Şah
 
Sultan Sahak
 
 
Adiyy bin Müsafir
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kaygusuz Abdal
 
Bektaşilik
 
Nûrbakş’îyye
 
Câʿfer’îyye
 
Yâresânîler
 
 
Êzidîler
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Âli’îyye
 
 
Harabât’îyye
 
Usûlî
 
 
Ahbârî
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Pir Sultan Abdal
 
Celâl’îyye
 
 
 
 
 
 
Afşarlar
 
Luviler
 
 
Kabalizm
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kul Himmet
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kaçar Hanedanı
 
 
 
Işık Alevîliği
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Şeyhilik
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Babilik
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Velâyet-i Fakih yâ Hükûmet-i İslamî
 
 
 
 
Ezelî Bâbîler
 
Bahâîlik
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İran
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Konum

Dünya genelindeki Dürzi nüfusunun sayısı 800.000 ile bir milyon arasında olup, büyük çoğunluğu Levant bölgesinde yaşamaktadır. Dürziler öncelikle Suriye, Lübnan, İsrail ve Ürdün'de yaşamaktadır.

Dürzi Araştırmaları Enstitüsü 1998 yılında Dürzilerin %40-50'sinin Suriye'de, %30-40'ının Lübnan'da, %6-7'sinin İsrail'de ve %1-2'sinin Ürdün'de yaşadığını tahmin etmektedir. Dürzi nüfusunun yaklaşık %2'si Orta Doğu'daki diğer ülkelere de dağılmış durumdadır ve Dürzi Araştırmaları Enstitüsü'ne göre 1998 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde yaklaşık 20.000 Dürzi bulunmaktaydı. Lincoln Nebraska Üniversitesi'nden akademisyen Colbert C. Held'e göre dünya genelindeki Dürzi nüfusu bir milyon civarındadır ve bunların yaklaşık %45 ila %50'si Suriye'de, %35 ila %40'ı Lübnan'da ve %10'undan azı da İsrail'de yaşamaktadır.

Orta Doğu dışında Avustralya, Kanada, Avrupa, Latin Amerika (özellikle Venezuela, Kolombiya ve Brezilya), Amerika Birleşik Devletleri ve Batı Afrika'da da büyük Dürzi toplulukları yaşamaktadır. Dürziler Arapça konuşan Araplardır ve Levant'ın (Doğu Akdeniz) diğer halklarınınkine çok benzer bir sosyal örüntüyü takip ederler. 2021 yılında Orta Doğu dışındaki en büyük Dürzi toplulukları Venezuela (60,000) ve Amerika Birleşik Devletleri'nde (50,000) bulunmaktadır. Los Angeles Times'a göre 2017 yılında "Amerika Birleşik Devletleri'nde yaklaşık 30.000 kişi bulunmaktadır ve en büyük yoğunluk Güney Kaliforniya'dadır".

Tarih

Erken tarih

el-Darazi Kahire'ye varır

Darazi'nin erken yaşamı hakkında çok az şey bilinmektedir. Çoğu kaynağa göre Buhara'da doğmuştur. Fars kökenli olduğuna inanılır ve el-Darazi unvanı Farsça kökenlidir ve "terzi" anlamına gelir. Kahire'ye 1015 ya da 1017'de geldi ve ardından yeni ortaya çıkan Dürzi hareketine katıldı.

El-Darazi erken yaşta Üniteryen inancına geçti ve ilk vaizlerinden biri oldu. O dönemde hareketin çok sayıda taraftarı vardı. Takipçilerinin sayısı arttıkça, liderliğini takıntı haline getirdi ve kendisine "İnancın Kılıcı" unvanını verdi. Darazi, Hamza ibn Ali'den ziyade kendisinin davetin lideri olması gerektiğini savundu ve Halife el-Hakim'in Hamza'dan "Rıza Gösterenlerin Rehberi" olarak bahsetmesi nedeniyle kendisine "Rehberlerin Efendisi" unvanını verdi. Darazi'nin şaraba izin verdiği, evlilikleri yasakladığı ve metempsikozu öğrettiği söylenir, ancak bu çağdaş ve sonraki tarihçiler ve polemikçiler tarafından abartılmış olabilir.

Bu tutum, ed-Darazi ile onun davranışlarından ve kibrinden hoşlanmayan Hamza ibn Ali arasında anlaşmazlıklara yol açmıştır. Bilgelik Mektupları'nda Hamza ibn Ali ibn Ahmed, "İmanın kendisine yardım edecek bir kılıca ihtiyacı yoktur" diyerek ed-Darazi'yi uyarır, ancak ed-Darazi Hamza'nın uyarılarını dikkate almaz ve İmam'a meydan okumaya devam eder.

ed-Darazi üniter çağrıyı yayınlar

İlahi çağrı veya üniter çağrı, 30 Mayıs 1017 Perşembe günü gün batımında Ad-Darazi tarafından açılan Dürzi zaman dilimidir. Çağrı, insanları Tanrı'dan tüm sıfatları (bilge, adil, dış, iç, vb.) kaldıran gerçek bir üniter inanca çağırdı. Mutlak tektanrıcılığı ve hemcinsini destekleme, doğru konuşma ve Tanrı ile birlik arayışı kavramlarını teşvik ediyordu. Bu kavramlar tüm ritüel, yasa ve dogmaların önüne geçmiş ve hac, oruç, kutsal günler, dua, sadaka, bağlılık, inanç ve herhangi bir peygambere ya da kişiye özel ibadet gereklilikleri önemsizleştirilmiştir. Şeriata karşı çıkıldı ve çağrı sırasında başlatılan Dürzi gelenekleri bugün de devam ediyor, örneğin Cuma yerine Perşembe günü camiler yerine Halvetlerde okuma, dua ve sosyal toplantılar için bir araya geliniyor. Bu tür toplantılar ve gelenekler zorunlu değildi ve insanlar evreni yöneten gerçek doğa yasasına uyma halini sürdürmeye teşvik ediliyordu. Bilgelik Mektupları'nın on üçüncü mektubu bunu "Herhangi bir ritüel dayatması olmayan ruhani bir doktrin" olarak adlandırmıştır.

Çağrının yapıldığı dönem bir hakikat devrimi olarak görülmüş ve misyonerler Orta Doğu'nun dört bir yanında bu mesajı duyurmuşlardır. Bu elçiler Dürzi risaleleriyle birlikte gönderilmiş ve ruhlarının bugünün Dürzilerinde hala var olduğu düşünülen inananlardan yazılı yeminler almışlardır. Çağrı sırasında yemin edenlerin ruhlarının, ikinci bir İlahi çağrıyı ilan etmek ve herkes için adalet ve barışın Altın Çağı'nı kurmak üzere el-Hakim'in dönüşüne kadar Dürzilerin birbirini takip eden nesillerinde sürekli olarak reenkarne olduğuna inanılmaktadır.

Üniter çağrının kapanışı

1043'te Muktena Bahauddin, mezhebin artık yeni biat kabul etmeyeceğini ilan etti ve o zamandan beri yeni bir Altın Çağ başlatmak için el-Hakim'in Mahşer'de dönüşünü beklerken din değiştirme yasaklandı.

Samy Swayd ve Sami Makarem gibi bazı Dürzi ve Dürzi olmayan akademisyenler, bu karışıklığın Dürzilerin öğretilerini sapkın olarak reddettiği ilk vaiz Darazi'nin rolü hakkındaki kafa karışıklığından kaynaklandığını belirtmektedir. Bu kaynaklar el-Hakim'in Darazi'nin ilahlık iddialarını reddettiğini ve Hamza ibn Ali'nin hareketini desteklerken onun hareketinin ortadan kaldırılmasını emrettiğini ileri sürmektedir.

Ma'an hanedanı

Osmanlı Türklerinin gelişi ve Yavuz Sultan Selim'in 1516'da Suriye'yi fethetmesiyle birlikte Ma'anlar yeni yöneticiler tarafından güney Lübnan'ın feodal beyleri olarak kabul edildi. Dürzi köyleri bu bölgede yayıldı ve zenginleşti; Ma'an liderliğinde bu köyler o kadar gelişti ki Cebel Beyt-Ma'an (Ma'an'ın dağ evi) veya Cebel el-Dürzi genel terimini aldı. Bu son unvan, 19. yüzyılın ortalarından beri Lübnan'dan göç eden Dürziler için bir sığınak ve Dürzi gücünün merkezi haline gelen Havran bölgesi tarafından gasp edilmiştir.

Fahreddin döneminde Dürzî hâkimiyeti Lübnan-Fenike ve neredeyse tüm Suriye'yi kapsayacak şekilde genişlemiş, kuzeyde Antakya ovasının kenarından güneyde Safad'a kadar uzanmış ve Suriye çölünün bir kısmı Fahreddin'in Zenobia'nın eski başkenti Tadmur'daki (Palmira) kalesinin hâkimiyeti altına girmiştir. Bu kalenin kalıntıları hâlâ şehre bakan sarp bir tepenin üzerinde durmaktadır. Fahreddin, Konstantinopolis'teki Türk hükümdarı için çok güçlü hale geldi. O kadar ileri gitti ki 1608 yılında Toskana Dükü I. Ferdinand ile gizli askeri maddeler içeren bir ticari anlaşma imzaladı. Bunun üzerine Sultan kendisine karşı bir kuvvet gönderdi ve sırasıyla 1613 ve 1615 yıllarında ülkeden kaçarak Toskana ve Napoli saraylarına sığınmak zorunda kaldı.

1618'de Osmanlı sultanlığındaki siyasi değişiklikler Fahreddin'in pek çok düşmanının iktidardan uzaklaştırılmasıyla sonuçlanmış, bu da prensin kısa süre sonra Lübnan'a muzaffer bir şekilde döneceğinin sinyallerini vermişti. Akıllıca bir rüşvet ve savaş politikasıyla hakimiyet alanını modern Lübnan'ın tamamını, Suriye'nin bir kısmını ve kuzey Celile'yi kapsayacak şekilde genişletti.

1632'de Küçük Ahmed Paşa Şam Lordu unvanını aldı. Küçük Ahmed Paşa, Fahreddin'in rakibi ve paşaya ve sultanlık donanmasına Lübnan'a saldırmasını ve Fahreddin'i tahttan indirmesini emreden sultan Dördüncü Murad'ın dostuydu.

Prens bu kez Lübnan'da kalmaya ve saldırıya direnmeye karar verdi, ancak oğlu Ali'nin Vadi el-Teym'de ölümü yenilgisinin başlangıcı oldu. Daha sonra Cezzine mağarasına sığındı ve Küçük Ahmed Paşa tarafından yakından takip edilerek sonunda kendisine ve ailesine yetişti.

Fahreddin yakalandı, İstanbul'a götürüldü ve iki oğluyla birlikte meşhur Yedi Kule hapishanesine hapsedildi. Sultan, Fahreddin ve oğullarını 13 Nisan 1635'te İstanbul'da öldürttü ve 1920'de manda devleti ve cumhuriyet ilan edilene kadar bugünkü sınırlarına kavuşamayacak olan Lübnan tarihinde bir dönem sona erdi. Bir rivayete göre küçük oğlunun canı bağışlanmış, haremde büyümüş ve Osmanlı'nın Hindistan Büyükelçisi olmuştur.

Fahreddin II, modern Lübnan'da ülkesinin kapılarını yabancı Batı etkilerine açan ilk hükümdardı. Onun himayesi altında Fransızlar Sayda'da bir han (pansiyon), Floransalılar bir konsolosluk kurdu ve Hıristiyan misyonerler ülkeye kabul edildi. Fahreddin II'nin güzelleştirdiği Beyrut ve Sayda hâlâ onun iyi niyetli yönetiminin izlerini taşımaktadır. Bu Prens hakkında TJ Gorton'un orijinal kaynaklara dayanan yeni biyografisine bakınız: Renaissance Emir: a Druze Warlord at the Court of the Medici (Londra, Quartet Books, 2013), hayatının güncellenmiş bir görünümü için.

Fahreddin'in yerine 1635'te yeğeni Mulhim Ma'n geçti ve 1658'deki ölümüne kadar bu görevi sürdürdü. (Fahreddin'in hayatta kalan tek oğlu Hüseyin hayatının geri kalanını Konstantinopolis'te saray görevlisi olarak geçirdi). Emir Mulhim, Lübnan'ın Şuf, Garb, Cürd, Matn ve Kisrawan bölgelerinde İltizam vergi haklarını kullandı. Mülhim'in kuvvetleri 1642'de Şam Beylerbeyi Mustafa Paşa'nın kuvvetleriyle savaştı ve onları yendi, ancak tarihçiler tarafından Osmanlı yönetimine başka türlü sadık olduğu bildirilmektedir.

Mulhim'in ölümünün ardından oğulları Ahmet ve Korkmaz, Osmanlı destekli diğer Dürzi liderlerle güç mücadelesine girdiler. 1660 yılında Osmanlı İmparatorluğu bölgeyi yeniden düzenlemek için harekete geçerek Sidon-Beyrut ve Safed sancaklarını (ilçelerini) yeni kurulan Sidon vilayetine bağladı ve bu hamle yerel Dürziler tarafından kontrolü ele geçirme girişimi olarak görüldü. Çağdaş tarihçi Istifan al-Duwayhi, Korkmaz'ın 1662 yılında Şam Beylerbeyi tarafından ihanet sonucu öldürüldüğünü bildirmektedir. Ancak Ahmed 1667'de Dürziler arasındaki iktidar mücadelesinden galip çıktı, ancak Ma'nîler Safad'ın kontrolünü kaybederek Şuf dağları ve Kisrevan'daki iltizam bölgelerini kontrol etmeye çekildiler. Ahmed, 1697'de varisi olmadan doğal nedenlerle ölünceye kadar yerel hükümdar olarak devam etti.

Osmanlı-Habsburg Savaşı (1683-1699) sırasında Ahmed Ma'n, Osmanlılara karşı ölümünden sonra da devam eden bir isyanda işbirliği yaptı. Şuf ve Kisrawan'daki İltizam hakları kadın soyundan gelen miras yoluyla yükselen Şihab ailesine geçti.

Şihab Hanedanı

1870'lerde Chouf, Osmanlı Lübnan'ında tantour giyen Dürzi kadın

Selahaddin döneminin başlarında ve Ma'an'lar güney Lübnan'ı hâlâ tam olarak kontrol ederken, aslen Hicaz Arapları olan ancak daha sonra Havran'a yerleşen Şihab kabilesi 1172 yılında Havran'dan ilerleyerek Hermon Dağı'nın eteklerindeki Vadi el-Teym'e yerleşti. Kısa süre sonra Ma'anlarla ittifak kurdular ve Vadi el-Teym'deki Dürzi şefleri olarak kabul edildiler. 17. yüzyılın sonunda (1697) Şihablar güney Lübnan'daki Dürzilerin feodal liderliğinde Ma'anların yerini aldılar, Sünni İslam'ı benimsedikleri söylense de tebaalarının çoğunluğunun dini olan Dürziliğe sempati gösterdiler.

Shihab liderliği 19. yüzyılın ortalarına kadar devam etti ve Fahreddin'den sonra Lübnan'ın yetiştirdiği en güçlü feodal bey olan Emir Beşir Shihab II'nin (1788-1840) ünlü valiliği ile doruğa ulaştı. Dürzi Dağı'nın valisi olmasına rağmen Beşir kripto-Hıristiyandı ve Napolyon'un 1799'da Suriye'ye karşı düzenlediği sefer sırasında yardımını istediği kişiydi.

Suriye'deki fetihlerini pekiştirdikten sonra (1831-1838), Mısır genel valisi Muhammed Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa, Lübnan'daki Hıristiyanları ve Dürzileri silahsızlandırmaya ve ordusuna almaya çalışarak ölümcül bir hata yaptı. Bu, dağlıların her zaman yaşadıkları bağımsız yaşam ilkelerine aykırıydı ve Mısır yönetimine karşı genel bir ayaklanmayla sonuçlandı. Vadi el-Teym ve Havran Dürzileri, Şibli el-Aryan'ın önderliğinde, Şam'ın güneydoğusundaki ulaşılmaz karargahları el-Laca'da inatçı direnişleriyle kendilerini gösterdiler.

Kayslılar ve Yemenliler

Dürzi ve Osmanlı liderlerinin Cebel Dürzi'nin kontrolü hakkında Şam'da buluşması

Yedinci yüzyılın ortalarında Suriye'nin Müslüman Araplar tarafından fethi, bu topraklara daha sonra Kaysîler ve Yemenîler olarak adlandırılacak iki siyasi grup getirdi. Kaysiler, Güney Arabistan'dan Suriye'ye daha erken ve daha kültürlü göçmenler olan Yemenliler tarafından aşağı görülen Bedevi Arapları temsil ediyordu. Dürziler ve Hıristiyanlar dini partilerden ziyade siyasi partilerde gruplaştılar; Lübnan'daki parti çizgileri etnik ve dini çizgileri ortadan kaldırdı ve insanlar dini bağlılıklarına bakmaksızın kendilerini bu iki partiden birine ya da diğerine gruplaştırdı. Bu iki hizip arasındaki kan davaları zamanla Lübnan'ın erkekliğini tüketti ve 1711'de Yemenli tarafın tamamen yenilgisiyle sonuçlanan belirleyici Ain Dara savaşıyla sona erdi. Bunun üzerine birçok Yemenli Dürzi Havran bölgesine göç ederek orada Dürzi iktidarının temelini attı.

1860'taki iç çatışma

Dürziler ve Hıristiyanlar arasındaki ilişki, 1860 yılında Lübnan Dağı ve Şam'da yaşanan iç çatışmalar gibi bazı dönemler haricinde, tarih boyunca iki grup arasındaki dostane ilişkilerin hakim olduğu uyum ve bir arada yaşama ile karakterize edilmiştir. 1840 yılında, daha önce dostane ilişkiler içinde olan Dürziler ve Hıristiyan Maruni komşuları arasında sosyal huzursuzluk başlamıştır. Bu durum 1860'taki iç savaşla doruğa ulaştı.

Shehab hanedanının Hıristiyanlığı kabul etmesinin ardından Dürzi toplumu ve feodal liderler Maruni Katolik Kilisesi'nin işbirliğiyle rejimin saldırısına uğradı ve Dürziler siyasi ve feodal güçlerinin çoğunu kaybetti. Ayrıca Dürziler İngiltere ile ittifak kurarak Protestan misyonerlerin Lübnan Dağı'na girmesine izin vermiş ve Katolik Marunilerle aralarında gerginlik yaratmıştır.

1840-60 yılları arasındaki Maruni-Dürzi çatışması, Dürzilere, Dürzi feodalizmine ve Osmanlı-Türklerine karşı yöneltilen Maruni bağımsızlık hareketinin bir sonucuydu. Bu nedenle iç savaş, yayıldığı ve Dürzi olmayan büyük nüfusun Hıristiyan karşıtı olduğu Şam dışında dini bir savaş değildi. Hareket 1859-60 katliamı ve Marunilerin Dürziler tarafından yenilgiye uğratılmasıyla doruğa ulaştı. 1860'taki iç savaş Şam, Zahle, Deyr el-Kamar, Hasbaya ve Lübnan'ın diğer şehirlerinde Marunilerin yaklaşık on bin hayatına mal oldu.

Bunun üzerine Avrupalı güçler müdahale etmeye karar verdiler ve Nahr al-Kalb ağzındaki tarihi kayanın üzerinde kitabesi hala görülebilen General Beaufort d'Hautpoul komutasındaki bir grup Fransız askerinin Beyrut'a inmesine izin verdiler. Maruniler adına Fransız müdahalesi Maruni ulusal hareketine yardımcı olmadı, çünkü Fransa 1860 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasını istemeyen İngiliz hükümeti tarafından sınırlandırılmıştı. Ancak Avrupa'nın müdahalesi Türklere Marunilere daha adil davranmaları için baskı yaptı. Güçlerin tavsiyelerine uyan Osmanlı Babıali, Lübnan'a Maruni bir valinin yönetiminde, güçler tarafından garanti edilen yerel özerklik verdi. Bu özerklik I. Dünya Savaşı'na kadar devam etti.

Havran'da İsyan

Havran isyanı, Suriye vilayetinde Osmanlı otoritesine karşı Mayıs 1909'da patlak veren şiddetli bir Dürzi ayaklanmasıydı. El-Atraş ailesi tarafından yönetilen isyan, yerel anlaşmazlıklardan ve Dürzilerin vergi ödemek ve Osmanlı Ordusu'na asker yazılmak istememesinden kaynaklanıyordu. İsyan, General Sami Paşa al-Farouqi tarafından Dürzilerin acımasızca bastırılması, Hauran bölgesinin önemli ölçüde nüfussuzlaştırılması ve Dürzi liderlerin 1910 yılında idam edilmesiyle sonuçlandı. İsyan sonucunda 2.000 Dürzi öldürüldü, bir o kadarı yaralandı ve yüzlerce Dürzi savaşçı hapsedildi. Al-Farouqi ayrıca halkı silahsızlandırdı, önemli miktarda vergi aldı ve bölgede bir nüfus sayımı başlattı.

Modern tarih

Lübnan, Suriye, İsrail ve Ürdün'de Dürziler, kendi dini mahkeme sistemine sahip ayrı bir dini cemaat olarak resmi olarak tanınmaktadır. Dürziler yaşadıkları ülkelere bağlılıklarıyla bilinmekle birlikte, ülke sınırları ötesinde bile kendilerini akraba olarak tanımladıkları güçlü bir topluluk hissine sahiptirler.

Dürzilerin çoğu artık kendilerini Müslüman olarak görmese de Mısır'daki El Ezher, Cemal Abdül Nasır'ın cazibesini ve etkisini tüm Arap dünyasına yaymak için bir araç olarak gördüğü siyasi nedenlerden dolayı 1959 yılında onları El Ezher Şii Fetvası'ndaki İslami mezheplerden biri olarak tanımıştır.

Zulümden kaçınmak için baskın gruplarla kaynaşma pratiklerine ve Dürzi dininin ayrılıkçı duyguları desteklemeyip içinde bulundukları topluluklarla kaynaşmayı teşvik etmesine rağmen, Dürziler işgalci güçlere karşı bir direniş tarihine sahip olmuş ve zaman zaman Levant'ta yaşayan diğer grupların çoğundan daha fazla özgürlüğe sahip olmuşlardır.

Suriye'de

1925'te Sultan Paşa el-Atraş ile savaşa gitmeye hazırlanan Dürzi savaşçılar

Suriye'de Dürzilerin çoğu, ülkenin güneybatısında yer alan ve yüzde 90'ından fazlasında Dürzilerin yaşadığı engebeli ve dağlık bir bölge olan Jebel al-Druze'de yaşamaktadır; yaklaşık 120 köyün tamamı Dürzidir. Diğer önemli topluluklar Harim Dağları'nda, Şam'ın banliyösü Jaramana'da ve Hermon Dağı'nın güneydoğu yamaçlarında yaşamaktadır. Tarihsel olarak Golan Tepeleri'nde büyük bir Suriyeli Dürzi topluluğu yaşıyordu, ancak 1967 ve 1973'te İsrail'le yapılan savaşların ardından bu Dürzilerin çoğu Suriye'nin diğer bölgelerine kaçtı; kalanların çoğu tartışmalı bölgedeki bir avuç köyde yaşarken, sadece birkaçı hala etkin Suriye kontrolü altında olan Kuneytra Valiliği'nin dar kalıntılarında yaşıyor.

Dürziler 1925 yılında bağımsızlıklarını kutluyor.

Dürziler Suriye siyasetinde her zaman, nispeten küçük nüfuslarının gösterdiğinden çok daha önemli bir rol oynamıştır. Suriye'nin güneybatı dağlarında yaşayan Dürziler, 1949'da 100.000'den biraz fazla bir nüfusa, yani Suriye nüfusunun yaklaşık yüzde üçüne sahip olmalarına rağmen Suriye siyasetinde önemli bir güç oluşturdular ve Fransızlara karşı verilen milliyetçi mücadelede öncü bir rol oynadılar. Sultan Paşa el-Atraş'ın askeri liderliği altında Dürziler 1925-27 Suriye Devrimi'nin arkasındaki askeri gücün büyük kısmını sağladılar. 1945 yılında Cebel-i Dürzi'nin en önemli siyasi lideri olan Emir Hasan el-Atraş, Dürzi askeri birliklerini Fransızlara karşı başarılı bir isyana yönlendirerek Cebel-i Dürzi'yi Suriye'de İngiliz yardımı olmadan Fransız yönetiminden kurtulan ilk ve tek bölge haline getirdi. Dürziler bağımsızlıklarını kazandıklarında, başarılarının verdiği özgüvenle, Şam'ın kendilerini savaş alanındaki fedakârlıklarından dolayı ödüllendireceğini umuyorlardı. Özerk yönetimlerini ve Fransızlar tarafından kendilerine tanınan birçok siyasi ayrıcalığı korumayı talep ettiler ve yeni bağımsız hükümetten cömert ekonomik yardım istediler.

Dürzi liderler Jebel al-Druze'de toplanırken, Suriye, 1926

1945'te yerel bir gazete Cumhurbaşkanı Şükrü el-Kuvvetli'nin (1943-49) Dürzileri "tehlikeli bir azınlık" olarak nitelendirdiğini yazınca Sultan Paşa el-Atraş öfkeden deliye döndü ve tekzip istedi. Bu yapılmazsa, Dürzilerin gerçekten de "tehlikeli" hale geleceğini ve 4.000 Dürzi savaşçıdan oluşan bir gücün "Şam şehrini işgal edeceğini" duyurdu. Kuvvetli, Sultan Paşa'nın tehdidini göz ardı edemezdi. Suriye'deki askeri güç dengesi, en azından 1948 Filistin Savaşı sırasındaki askeri yığınağa kadar, Dürzilerin lehineydi. Suriye Savunma Bakanlığı'nın bir danışmanı 1946 yılında Suriye ordusunun "işe yaramaz" olduğu ve Dürzilerin "Şam'ı alıp mevcut liderleri bir çırpıda ele geçirebileceği" uyarısında bulundu.

Adib Şişakli'nin Suriye'deki dört yıllık iktidarı sırasında (Aralık 1949 - Şubat 1954) (25 Ağustos 1952'de: Adib el-Şişakli, pan-Arapçı ve sosyalist görüşlere sahip ilerici bir parti olan Arap Kurtuluş Hareketi'ni (ALM) kurdu), Dürzi toplumu Suriye hükümeti tarafından ağır bir saldırıya maruz kaldı. Şişakli, Suriye'deki birçok muhalifi arasında Dürzilerin potansiyel olarak en tehlikelisi olduğuna inanıyordu ve onları ezmeye kararlıydı. Sık sık şöyle diyordu: "Düşmanlarım bir yılan gibidir: Başı Cebel-i Dürzi, karnı Humus ve kuyruğu Halep'tir. Eğer başını ezersem, yılan ölür." Şişakli Cebel-i Dürzi'yi işgal etmek üzere 10.000 düzenli birlik gönderdi. Birçok kasaba ağır silahlarla bombalanarak çok sayıda sivil öldürüldü ve birçok ev yıkıldı. Dürzilerin anlattıklarına göre, Şişakli komşu Bedevi kabilelerini savunmasız halkı yağmalamaya teşvik etti ve kendi birliklerinin başıboş dolaşmasına izin verdi.

Şişakli, Dürzileri dinleri ve politikaları nedeniyle karalamak için acımasız bir kampanya başlattı. Bazen İngilizlerin ve Haşimilerin hizmetinde olduklarını iddia ederek, bazen de Araplara karşı İsrail için savaştıklarını söyleyerek tüm toplumu ihanetle suçladı. Hatta Cebel'de bulunduğu iddia edilen bir İsrail silahı zulası bile üretti. Dürzi toplumu için daha da acı verici olan, mezhepsel nefreti körüklemek için tasarlanan "tahrif edilmiş Dürzi dini metinleri" ve önde gelen Dürzi şeyhlerine atfedilen sahte tanıklıkları yayınlamasıydı. Bu propaganda başta Mısır olmak üzere Arap dünyasında da yayınlandı. Şişakli 27 Eylül 1964'te Brezilya'da, Şişakli'nin Cebel-i Dürzi'yi bombalamasının intikamını almak isteyen bir Dürzi tarafından öldürüldü.

Azınlıkları Suriye'nin ulusal toplumsal yapısına zorla entegre eden Şişakli'nin Alevi ve Dürzi bölgelerini "Suriyelileştirmesi" kısmen şiddet kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Bu amaçla Şişakli azınlıkların damgalanmasını teşvik etti. Azınlıkların taleplerini vatana ihanetle eşdeğer gördü. Giderek şovenleşen Arap milliyetçiliği anlayışı, Suriye'de "azınlıkların" varlığının inkârına dayanıyordu.

Shishakli'nin askeri harekatından sonra Dürzi toplumu siyasi etkisinin çoğunu kaybetti, ancak birçok Dürzi subay şu anda Suriye'yi yöneten Baas hükümetinde önemli roller oynadı.

1967'de Golan Tepeleri'ndeki Dürzi topluluğu İsrail'in kontrolü altına girdi ve bugün sayıları 23.000'e ulaştı (2019'da).

Qalb Loze katliamı, 10 Haziran 2015 tarihinde Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib vilayetinin Qalb Loze köyünde 20-24 Dürzinin öldürüldüğü Suriyeli Dürzilere yönelik bir katliam olarak rapor edilmiştir. 25 Temmuz 2018'de IŞİD'e bağlı bir grup saldırgan Dürzi şehri As-Suwayda'ya girerek sokaklarda bir dizi silahlı çatışma ve intihar saldırısı başlatmış ve büyük çoğunluğu sivil olmak üzere en az 258 kişiyi öldürmüştür.

Lübnan'da

Chouf bölgesindeki Niha köyünde bulunan Eyüp Peygamber türbesi.
Lübnan'ın Hasbaya adlı Dürzi kasabasında bir pazar, 1967

Lübnan'daki Dürzi toplumu modern Lübnan devletinin oluşumunda önemli bir rol oynamıştır ve azınlık olmalarına rağmen Lübnan siyasi sahnesinde önemli bir rol oynamaktadırlar. Lübnan İç Savaşı (1975-90) öncesinde ve sırasında Dürziler Pan-Arabizm ve FKÖ tarafından temsil edilen Filistin direnişinden yanaydı. Topluluğun çoğu, liderleri Kamal Jumblatt tarafından kurulan İlerici Sosyalist Parti'yi desteklemiş ve diğer solcu ve Filistinli partilerle birlikte çoğunlukla Hıristiyanlardan oluşan Lübnan Cephesi'ne karşı savaşmışlardır. Kemal Canbolat'ın 16 Mart 1977'de öldürülmesinin ardından partinin liderliğini üstlenen oğlu Velid Canbolat, Dağ Savaşı'nı kazandıktan sonra babasının mirasının korunmasında önemli bir rol oynamış ve 1990'a kadar süren mezhep çatışmaları sırasında Dürzi toplumunun varlığını sürdürmesini sağlamıştır.

Ağustos 2001'de Maruni Katolik Patriği Nasrallah Boutros Sfeir, Lübnan Dağı'nda Dürzilerin çoğunlukta olduğu Chouf bölgesini gezdi ve Dürzi lider Walid Jumblatt'ın atalarının kalesi olan Mukhtara'yı ziyaret etti. Sfeir'in gördüğü coşkulu karşılama, 1983-1984 yıllarında kanlı bir savaş yaşayan Maruniler ve Dürziler arasında tarihi bir uzlaşmaya işaret etmekle kalmadı, aynı zamanda Lübnan egemenliği bayrağının çok mezhepli geniş bir çekiciliğe sahip olduğu ve 2005'teki Sedir Devrimi için bir köşe taşı olduğu gerçeğinin de altını çizdi. Jumblatt'ın 2005 sonrası tutumu ailesinin geleneğinden keskin bir şekilde ayrılıyordu. Şam'ı 1977'de babası Kemal Canbolat'a düzenlenen suikastın arkasında olmakla suçlayan Canbolat, pek çok kişinin özel olarak şüphelendiğini ilk kez dile getirmiş oldu. BBC Jumblatt'ı "Lübnan'ın en güçlü Dürzi klanının lideri ve solcu bir siyasi hanedanın varisi" olarak tanımlıyor. Dürziler tarafından desteklenen ikinci büyük siyasi parti, Lübnan'ın bağımsızlık kahramanı Emir Macid Arslan'ın oğlu Prens Talal Arslan'ın liderliğindeki Lübnan Demokratik Partisi'dir.

İsrail'de

İsrailli Dürzi İzciler Jethro'nun mezarına yürüyor. Bugün binlerce İsrailli Dürzi bu tür "Dürzi Siyonist" hareketlere mensuptur.

Dürziler İsrail'de, çoğunlukla ülkenin kuzeyinde yaşayan 100,000'den fazla dini azınlığı oluşturmaktadır. 2004 yılında ülkede 102.000 Dürzi yaşamaktaydı. 2010 yılında İsrail vatandaşı Dürzilerin nüfusu 125.000'in üzerine çıkmıştır. 2018'in sonunda İsrail'de ve Golan Tepeleri'nin İsrail işgali altındaki kısmında 143.000 Dürzi yaşıyordu. İsrailli Dürzilerin çoğu kendilerini etnik olarak Arap olarak tanımlamaktadır. Bugün binlerce İsrailli Dürzi "Dürzi Siyonist" hareketlere mensup.

Bazı akademisyenler İsrail'in Dürzileri diğer Arap topluluklarından ayırmaya çalıştığını ve bu çabanın İsrail Dürzilerinin modern kimliklerini algılama biçimlerini etkilediğini savunuyor. 1957 yılında İsrail hükümeti, cemaat liderlerinin talebi üzerine Dürzileri ayrı bir etnik topluluk olarak tanımladı. Dürziler Arapça konuşan İsrail vatandaşlarıdır ve İsrail'deki çoğu vatandaş gibi İsrail Savunma Kuvvetleri'nde görev yaparlar. Topluluğun üyeleri İsrail siyasetinde ve kamu hizmetlerinde üst düzey pozisyonlara gelmiştir. Dürzi parlamento üyelerinin sayısı genellikle İsrail nüfusu içindeki oranlarını aşar ve çeşitli siyasi partilere entegre olmuşlardır.

Ürdün'de

Dürziler Ürdün'de, çoğunlukla ülkenin kuzeybatı kesiminde yaşayan yaklaşık 32.000 kişilik dini bir azınlık oluşturmaktadır.

İnançlar

Tanrı

Dürzilerin ilah anlayışı katı ve uzlaşmaz bir birlik olarak ilan edilmiştir. Ana Dürzi doktrini, Tanrı'nın hem aşkın hem de içkin olduğunu, tüm sıfatların üstünde olduğunu, ancak aynı zamanda mevcut olduğunu belirtir.

Katı bir birlik itirafını sürdürme arzusuyla, Tanrı'dan tüm sıfatları (tenzîh) çıkarmışlardır. Tanrı'da zatından ayrı hiçbir sıfat yoktur. O, bilgelik, kudret ve adaletle değil, kendi özüyle bilge, kudretli ve adildir. Tanrı "varoluşun üstünde" ya da tahtında değil, "varoluşun tamamıdır", bu da onu "sınırlı" yapar. Onun hakkında ne "nasıl", ne "ne zaman", ne de "nerede" vardır; o anlaşılmazdır.

Bu dogmada, El-Me'mun döneminde gelişen ve Mu'tezile adıyla bilinen yarı-felsefi, yarı-dinsel yapıya ve Saflığın Kardeşleri (İhvan-ı Safa) kardeşlik tarikatına benzerler.

Mu'tezile'den farklı olarak ve Sufizm'in bazı kollarına benzer şekilde Dürziler Tecelli kavramına ("teofani" anlamına gelir) inanırlar. Tecelli, akademisyenler ve yazarlar tarafından sıklıkla yanlış anlaşılır ve genellikle enkarnasyon kavramıyla karıştırılır.

[Enkarnasyon] Dürzilerin ve diğer bazı entelektüel ve ruhani geleneklerin temel ruhani inancıdır. Mistik anlamda, ruhani yolculuklarında yüksek bir saflık seviyesine ulaşmış bazı mistikler tarafından deneyimlenen Tanrı'nın ışığını ifade eder. Böylece Tanrı, Nasut Lahut olmadan Nasut'un [maddi alem] Makamında [Makam] Işığını tezahür ettiren Lahut [ilahi] olarak algılanır. Bu kişinin aynadaki görüntüsü gibidir: Kişi aynanın içindedir ama aynaya dönüşmez. Dürzi el yazmaları Nasut'un Tanrı olduğu inancına karşı kesin bir uyarıda bulunur. Bu uyarıyı dikkate almayan bireysel arayıcılar, alimler ve diğer seyirciler el-Hakim ve diğer figürleri ilahi kabul etmişlerdir.  ... Dürzilerin kutsal kitap görüşünde Tecelli merkezi bir yer tutar. Bir yazar, Tecelli'nin, arayıcının insanlığının yok olmasıyla gerçekleştiğini ve böylece kişinin ilahi nitelikleri ve ışığı deneyimlediğini söyler.

Dürzi ileri gelenleri İsrail'in Hittin kentinde peygamberin türbesinde Nebi Şuayb festivalini kutlarken.

Kutsal Yazılar

Dürzilerin kutsal metinleri arasında Kur'an-ı Kerim ve Bilgelik Mektupları yer almaktadır. Diğer eski Dürzi yazıları arasında Rasa'il al-Hind (Hindistan Mektupları) ve al-Munfarid bi-Dhatihi ve al-Sharia al-Ruhaniyya gibi daha önce kaybolmuş (veya gizli) el yazmalarının yanı sıra didaktik ve polemik risaleler de bulunmaktadır.

Zaman Bekçisi Paktı

Zamanın Bekçisi Sözleşmesi (Mithāq Walī al-zamān) Dürzi dininin girişi olarak kabul edilir ve tüm Dürzilerin geçmiş yaşamlarında bu Sözleşmeyi imzaladıklarına inanırlar ve Dürziler bu Sözleşmenin ölümden sonra insan ruhlarıyla somutlaştığına inanırlar.

Moula Al-Hakim'imize güveniyorum yalnız Tanrı, bireysel, ebedi, çiftlerin ve sayıların dışında olan, (birinin) oğlu (birinin) kendisine ve ruhuna emredilen tanınmayı onayladı, zihninin ve bedeninin sağlıklı bir şekilde, izin verilebilirlikten kaçınan itaatkar ve zorla değil, tüm inançlardan reddetmek, makaleler ve tüm dinler ve inançlar üzerindeki farklılıkları çeşitlendirir ve yüce Mevlana El-Hakim'e itaat dışında bir şey bilmediğini ve itaatin ibadet olduğunu ve hiç kimsenin katıldığı veya beklediği ibadetle meşgul olmadığını ve ruhunu ve bedenini ve parasını ve sahip olduğu her şeyi yüce Mevlana El-Hakim'e teslim ettiğini söyler.

Dürziler de bir kişi ʻUqqāl'a kabul edildiğinde el-'ahd adı verilen benzer bir formül kullanırlar.

Mabetler

Khalwat al-Bayada'daki Dürzi din adamları.

Dürzilerin ibadet evlerine khalwa veya khalwat denir. Dürzilerin başlıca mabedi Halvet el-Beyada'dır.

Ezoterizm

Dürziler, peygamberler, dini liderler ve kutsal kitaplar tarafından verilen birçok öğretinin akıl sahipleri için saklı ezoterik anlamları olduğuna, bazı öğretilerin sembolik ve alegorik nitelikte olduğuna inanır ve kutsal kitapların ve öğretilerin anlaşılmasını üç katmana ayırır.

Dürzilere göre bu katmanlar aşağıdaki gibidir:

  • Okuyabilen ya da işitebilen herkesin erişebileceği açık ya da egzoterik (zahir);
  • Gizli ya da ezoterik (batın), tefsir kavramı aracılığıyla araştırmaya ve öğrenmeye istekli olanlar için erişilebilir;
  • Ve gizlinin gizlisi, anagoge olarak bilinen, evrenin doğasını gerçekten anlayan birkaç gerçekten aydınlanmış birey dışında herkesin erişemeyeceği bir kavram.

Dürziler ezoterik anlamın egzoterik olanı ilga ettiğine ya da zorunlu olarak ortadan kaldırdığına inanmazlar. Hamza bin Ali, taharetin ezoterik yorumunun kalbin ve ruhun saflığı olması halinde, bunun kişinin fiziksel saflığını bir kenara bırakabileceği anlamına gelmediğini, tıpkı bir kişinin konuşmasında dürüst olmaması halinde namazın faydasız olması gibi, ezoterik ve egzoterik anlamların birbirini tamamladığını belirterek bu tür iddiaları reddeder.

Yedi Dürzi ilkesi

Dürziler, inancın özü olarak kabul edilen yedi ahlaki ilkeyi veya görevi takip ederler. Yedi Dürzi ilkesi şunlardır:

  1. Konuşmada doğruluk ve dilin doğruluğu.
  2. İnanç kardeşlerine karşı koruma ve karşılıklı yardımlaşma.
  3. Her türlü eski ibadetin (özellikle de geçersiz inançların) ve yanlış inancın terk edilmesi.
  4. Şeytanın (İblis) ve kötülüğün tüm güçlerinin reddedilmesi (Arapça Toghyan'dan çevrilmiştir, "despotizm" anlamına gelir).
  5. Tanrı'nın birliğinin itirafı.
  6. Ne olursa olsun Tanrı'nın eylemlerine rıza gösterme.
  7. Hem gizli hem de aleni olarak Tanrı'nın ilahi iradesine mutlak teslimiyet ve boyun eğme.

Takiyye

Kimliklerini karmaşıklaştıran, İsmaililikten benimsedikleri takiyye geleneği-gerektiğinde inançlarını gizlemek veya gizlemek- ve birçok öğretinin gizli tutulduğu inancın ezoterik doğasıdır. Bu, dini, öğretileri kabul etmeye henüz hazır olmayan ve bu nedenle yanlış anlayabilecek kişilerden uzak tutmak ve tehlike altında olduğunda topluluğu korumak için yapılır. Bazıları zulümden kaçınmak için Müslüman ya da Hristiyan olduklarını iddia eder; bazıları ise etmez. Farklı eyaletlerdeki Dürzilerin yaşam tarzları birbirinden tamamen farklı olabilir.

Teofani

Hamza ibn Ali ibn Ahmed Dürzilerin kurucusu ve Dürzi el yazmalarının başlıca yazarı olarak kabul edilir. Tanrı'nın insan haline geldiğini ve insan şeklini aldığını ilan etmiştir. ad-Darazi, Dürzi inancında önemli bir figürdür ve kendi adını taşıyan kurucusu ad-Darazi 1018 yılında kendisini Tanrı'nın vücut bulmuş hali olarak ilan etmiştir.

Peygamberlik

Süveyda Vilayeti'ndeki Dürzi Makam-ı Nebi Yahya (Vaftizci Yahya).

Dürzi dininde peygamberlerin tanınması üç çeşit alt kategoriye ayrılır: peygamberin kendisi (natiq), öğrencileri (asas) ve mesajlarının tanıkları (hujjah).

Dürzi inancında 5 sayısının belirtilmemiş bir önemi vardır; bu bölgede büyük peygamberlerin beşli gruplar halinde geldiğine inanılır. Eski Yunanlılar zamanında bu beşli Pisagor, Platon, Aristoteles, Parmenides ve Empedokles tarafından temsil edilirdi. Birinci yüzyılda bu beşli İsa Mesih, Vaftizci Yahya, Aziz Matta, Aziz Markos ve Aziz Luka tarafından temsil edilmiştir. İnancın kurulduğu dönemde bu beş kişi Hamza ibn Ali ibn Ahmed, Muhammed ibn Vehb el-Kuraşî, Ebü'l-Hayr Seleme ibn Abdülvehhab es-Semurî, İsmail ibn Muhammed et-Temîmî ve el-Muktena Bahauddin'dir.

Dürziler Hamza ibn Ali'nin İsa, Platon ve Aristoteles de dahil olmak üzere birçok peygamberin reenkarnasyonu olduğuna inanmaktadır. Dürzi geleneği, İranlı Selman'ı "akıl hocası" ve "peygamber" olarak onurlandırır ve saygı duyar ve tek tanrılı düşüncenin reenkarnasyonları olduğuna inanır.

Diğer inançlar

Dürziler boşanmaya izin verirler, ancak bu tavsiye edilmez ve sünnet gerekli değildir. El-Hakim geri döndüğünde, tüm inançlı Dürziler Çin'den dünyayı fethetmek için yapacağı yürüyüşte ona katılacaktır. Dinden dönmek yasaktır ve genellikle Perşembe akşamları dini ayinleri vardır. Dürziler, kendi inançlarının belirli bir hükmünün olmadığı konularda Sünni Hanefi hukukunu takip ederler.

Resmi Dürzi ibadeti Perşembe akşamları yapılan haftalık toplantılarla sınırlıdır; bu toplantılarda cemaatin tüm üyeleri yerel meseleleri tartışmak üzere bir araya gelir, inancın sırlarına vakıf olmayanlar (cuhhâl ya da cahiller) dağılır ve "uqqâl" ya da "aydınlanmış" olanlar (Dürzi kutsal kitaplarına vakıf olan az sayıda kişi) okumak ve çalışmak için kalır.

İbadethaneler ve kutsal yerler

İsrail'in kuzeyindeki Hittin'de bulunan Jethro tapınağı ve Dürzi tapınağı

Dürzilerin kutsal yerleri, toplum için önemli olan ve dini bayramlarla ilişkilendirilen arkeolojik alanlardır; bunun en önemli örneği Dürzi dininin merkezi bir figürü olan Jethro'ya adanmış olan Nabi Shu'ayb'dır. Dürziler Ziyarat al-Nabi Shu'ayb bayramında bu bölgeye hac ziyaretinde bulunurlar.

Daliat al-Karmel'deki Dürzi Dua evi, İsrail

Sosyal yaşamda merkezi bir role sahip olan Dürzi köyünün en önemli özelliklerinden biri de dua, inziva ve dini birlik evi olan halvettir. Halvet, yerel dillerde majlis olarak da bilinmektedir.

İkinci tür dini mabet, tarihi bir olayın ya da bir peygamberin ölüm yıldönümüyle ilişkilendirilen mabetlerdir. Eğer bu bir türbe ise Dürziler buna mazâr, eğer bir türbe ise makâm adını verirler. Kutsal mekânlar, sıkıntı ve felaket zamanlarında toplum için daha önemli hale gelir. Dürzilerin kutsal yerleri ve türbeleri çeşitli köylere dağılmış, korundukları ve bakımlarının yapıldığı yerlerdedir. Suriye, Lübnan ve İsrail'de bulunurlar.

Kültür

Gamla'yı ziyaret eden İsrailli Dürzi aile; dini kıyafet giyiyorlar.

Ortalama bir Dürzi'nin ("juhhāl") yaşam döngüsü çok az sayıda olay etrafında döner - doğum ve sünnet, nişan ve evlilik, ölüm ve defin - ve özel Dürzi duaları veya ibadetlerinden yoksundur.

Dürzi inancı dışında evlilik yasaktır ve kesinlikle tavsiye edilmez ve eğer bir Dürzi Dürzi olmayan biriyle evlenirse, Dürziler kendi toplulukları tarafından dışlanabilir ve marjinalleştirilebilir. Dürzi olmayan bir eş Dürzi inancına geçemeyeceği için çiftin Dürzi çocukları olamaz, çünkü Dürzi inancı sadece iki Dürzi ebeveynden doğum yoluyla aktarılabilir.

Sünnet Dürziler tarafından yaygın olarak uygulanmaktadır. Bu işlem kültürel bir gelenek olarak uygulanmaktadır ve Dürzi inancında dini bir önemi yoktur. Dürzi inancında bu eylem için özel bir tarih yoktur: erkek Dürzi bebekler genellikle doğumdan kısa bir süre sonra sünnet edilir, ancak bazıları on yaşına veya daha büyük yaşlara kadar sünnetsiz kalır. Bazı Dürziler erkek çocuklarını sünnet etmez ve bu "yaygın Müslüman uygulamasına" uymayı reddeder.

Mutfak

İsrail, İsfiya'da Dürzi pidesi yapan Dürzi kadınlar.

Dürzi mutfağı diğer Levanten mutfaklarına benzer ve tahıllar, et, patates, peynir, ekmek, tam tahıllar, meyveler, sebzeler, taze balık ve domates bakımından zengindir. Dürzi ve Levanten mutfağının belki de en ayırt edici yönü tabbouleh, humus ve baba ghanoush gibi mezelerdir, kibbeh nayyeh de Dürziler arasında popüler bir mezedir. Dürziler arasındaki diğer ünlü yiyecekler arasında falafel, sfiha, shawarma, dolma, kibbeh, kusa mahshi, shishbarak, muhammara ve mujaddara bulunmaktadır. Dürzi pidesi, labne (koyu yoğurt) ile doldurulmuş ve üzerine zeytinyağı ve za'atar eklenmiş Dürzi tarzı bir pidedir ve İsrail'de çok popüler bir ekmektir. Al-Meleh Hauran bölgesindeki (As-Suwayda Valiliği) Dürziler arasında popüler bir yemektir, düdüklü tencerede pişirilir ve düğünlerde, bayramlarda ve diğer özel günlerde büyük özel tabaklarda servis edilir. Kuzu eti ve yoğurtla birlikte yağa batırılmış bulgur buğdayından oluşur ve kızarmış içli köfte ve sebzelerle birlikte sıcak olarak servis edilir.

Mulukhiyah yemeği, belirsiz kalan nedenlerden dolayı Fatımi Halifesi El-Hakim bi-Amr Allah tarafından hükümdarlığı sırasında (996-1021) yasaklanmıştır. Saltanatının sona ermesinden sonra yasak kaldırılmış olsa da, El-Hakim'e büyük saygı duyan ve ona yarı-ilahi bir otorite veren Dürziler yasağa saygı duymaya devam etmekte ve bugüne kadar hiçbir şekilde Mulukhiyah yememektedir.

Mate (Levanten Arapçasında متة /mæte/), 19. yüzyılda Arjantin'den Suriyeli göçmenler tarafından Levant'a getirilen Dürziler tarafından tüketilen popüler bir içecektir. Mate, Güney Amerika bitkisi yerba mate'nin kurutulmuş yapraklarının sıcak suda demlenmesiyle yapılır ve metal bir bardakla servis edilir. Bir su kabağından (فنجان finjān veya قَرْعَة qarʻah) elde edilen saman (بمبيجة bambīja veya مصاصة maṣṣāṣah). Mate genellikle bir Dürzi evine girildiğinde servis edilen ilk üründür. Sosyal bir içkidir ve birden fazla katılımcı arasında paylaşılabilir. Her içişten sonra metal pipet limon kabuğu ile temizlenir. Mate ile birlikte yenen geleneksel atıştırmalıklar arasında kuru üzüm, fındık, kuru incir, bisküvi ve cips bulunur.

Dürziler ve diğer dinler

Yahudilerle İlişki

Kafr Yasif'teki Maqam Al-Khidr.

Dürziler ve Yahudiler arasındaki ilişki tartışmalı olmuştur, Bilgelik Mektupları gibi Dürzi literatüründe Yahudi karşıtı önyargılı materyaller bulunmaktadır; örneğin Dürziliğin kurucularından biri olan Bahaüddin el-Muktana'ya atfedilen ve muhtemelen MS 1027 ile MS 1042 yılları arasında yazılan bir mektupta Yahudiler İsa'yı çarmıha germekle suçlanmıştır. Öte yandan, 12. yüzyılda yaşamış Yahudi bir gezgin olan Tudela'lı Benjamin, Dürzilerin yakınlarındaki Yahudilerle iyi ticari ilişkiler sürdürdüğüne dikkat çekmiş ve ona göre bunun nedeni Dürzilerin Yahudi halkını sevmeleridir. Yine de Yahudiler ve Dürziler, Deyr el-Kamar ve Peki'in gibi birkaç karma kasaba dışında birbirlerinden izole bir şekilde yaşıyorlardı. Deyr el-Kamar Sinagogu 1638 yılında, Lübnan'daki Osmanlı döneminde, bazıları Dürzi Emir Fahreddin II'nin yakın çevresinin bir parçası olan yerel Yahudi nüfusa hizmet etmek için inşa edilmiştir.

Dürziler ve Yahudiler arasındaki çatışma, Lübnan Dağı'ndaki Dürzi güç mücadelesi sırasında ortaya çıkmış, Safad ve Tiberias gibi Celile'deki Yahudi yerleşimleri 1660 yılında Dürziler tarafından yok edilmiştir. Mısırlı İbrahim Paşa'nın yönetimine karşı Dürzi isyanı sırasında, Safad'daki Yahudi cemaati Temmuz 1838'in başlarında Dürzi isyancılar tarafından saldırıya uğramış, Yahudilere yönelik şiddet evlerinin yağmalanması ve sinagoglarına saygısızlığı da içermiştir.

Daliyat al-Karmel'deki Oliphant evi.

İngiliz Filistin Mandası sırasında Dürziler dönemin yükselen Arap milliyetçiliğini benimsemediler ya da Yahudi göçmenlerle şiddetli çatışmalara girmediler. 1948'de birçok Dürzi İsrail ordusu için gönüllü oldu ve hiçbir Dürzi köyü yıkılmadı ya da kalıcı olarak terk edilmedi. İsrail devletinin kurulmasından bu yana Dürziler İsrail ile dayanışma içinde olduklarını göstermiş ve kendilerini Arap ve İslami radikalizmden uzak tutmuşlardır. İsrailli Dürzi vatandaşlar İsrail Savunma Kuvvetlerinde görev yapmaktadır. Yahudi-Dürzi ortaklığı, ülkenin güvenliği için iki halkın taşıdığı ortak askeri boyunduruğu tanımak için genellikle "kan antlaşması" (İbranice: ברית דמים, brit damim) olarak adlandırılmıştır. İsrail hükümeti 1957'den itibaren Dürzileri ayrı bir dini topluluk olarak resmen tanımış ve İsrail İçişleri Bakanlığı'nın nüfus sayımı kayıtlarında ayrı bir etnik grup olarak tanımlanmıştır. İsrailli Dürziler kendilerini Müslüman olarak görmezler ve inançlarını ayrı ve bağımsız bir din olarak kabul ederler. Diğer İsrailli Hristiyan ve Müslümanlarla kıyaslandığında Dürziler Arap kimliğine daha az önem vermekte ve kendilerini daha çok İsrailli olarak tanımlamaktadır. Bununla birlikte, İsrailli Müslüman ve Hristiyanlara kıyasla Yahudilerle kişisel ilişkilere daha az hazırdırlar.

Dini karşılaştırma açısından, akademisyenler Yahudilik ve Dürzi inancını, her ikisi de endogami uygulayan ve tipik olarak din değiştirmeyen etnik-dinsel gruplar olarak görmektedir. Reenkarnasyon inancı ilk olarak Antik Dünya'da Yahudi mistikler arasında ortaya çıkmıştır; ölümsüz bir ruha dair evrensel bir inanca sahip olsalar da ölümden sonraki hayata dair farklı açıklamalar getirmişlerdir. İbranice İncil'de yer alan Adem, Nuh, İbrahim ve Musa gibi figürler Dürzi inancında Tanrı'nın önemli peygamberleri olarak kabul edilir ve tarihin farklı dönemlerinde ortaya çıkan yedi peygamber arasında yer alırlar. Her iki din de İlyas, Eyüp ve diğer ortak figürlere saygı gösterir. İbranice İncil'de Jethro, Musa'nın kayınpederi, Kenitli bir çoban ve Midyanlı bir rahiptir. Midyanlı Jethro, ruhani kurucuları ve baş peygamberleri olarak saygı duyan Dürzilerin atası olarak kabul edilir.

Kökenleri

Etnik kökenler

Batı Asya kabilelerinin bir karışımı olarak Dürziler

Encyclopædia Britannica'nın 1911 baskısında Dürzilerin "Arami kanı taşıyan orijinal bir dağ nüfusuna aşılanmış, Arapların büyük ölçüde baskın olduğu mülteci stoklarının bir karışımı" olduğu belirtilmektedir.

Iturean hipotezi

Çağdaş Yahudi literatürüne göre, 1165 yılında Tudela'lı Benjamin tarafından ziyaret edilen ve tarif edilen Dürziler, Helenistik ve Roma dönemleri boyunca Golan platosunun kuzey kesimlerinde ikamet eden İsmailî bir Arap kabilesi olan İturyalıların torunları olarak resmedilmiştir. Seyahatnamesinin erken dönem İbranice baskısında Dürziler kelimesi Dogziyin olarak geçmektedir, ancak bunun bir kâtip hatası olduğu açıktır.

Dürzi bölgesine ilişkin arkeolojik değerlendirmeler, Dürzilerin geç klasik antik dönemde Lübnan Dağı ve Golan Tepeleri'nde yaşamış, ancak izleri Orta Çağ'da kaybolmuş olan İturyalıların soyundan gelme ihtimalini de ortaya koymuştur.

Genetik

Lübnanlı Hıristiyanlar ve Dürziler, ağırlıklı olarak İslam dünyasında genetik bir izolat haline gelmiştir.

2005 yılında ASPM gen varyantları üzerine yapılan bir çalışmada Mekel-Bobrov ve arkadaşları, Karmel Dağı bölgesindeki İsrailli Dürzilerin yeni evrimleşmiş ASPM- Haplogrup D'nin en yüksek oranına sahip olduğunu ve yaklaşık 6.000 yıllık alelin %52,2 oranında görüldüğünü tespit etmiştir. Bu gen varyantının hangi seçici avantajı sağladığı henüz tam olarak bilinmemekle birlikte, Haplogroup D alelinin popülasyonlarda pozitif olarak seçildiği ve sıklığının hızla artmasına neden olan önemli bir avantaj sağladığı düşünülmektedir.

2004 yılında yapılan bir DNA çalışması, İsrailli Dürzilerin, Orta Doğu'da nadir görülen Y-kromozomal haplogrup L taşıyan erkeklerin yüksek sıklığı (%35) ile dikkat çektiğini göstermiştir (Shen ve ark. 2004). Bu haplogrup tarih öncesi Güney Asya kökenlidir ve Pakistan'dan güney İran'a yayılmıştır. 2008 yılında daha büyük örneklemler üzerinde yapılan bir çalışma, L-M20'nin Karmel Dağı Dürzilerinde ortalama %27, Celile Dürzilerinde %2, Lübnan Dürzilerinde %8 olduğunu ve 59 Suriyeli Dürziden oluşan bir örneklemde bulunmadığını göstermiştir (Slush ve ark. 2008).

Cruciani, 2007 yılında E1b1b1a2'yi (E-V13) [E1b1b1a'nın (E-M78) bir alt kümesi] Kıbrıslı ve Dürzi soylarında yüksek seviyelerde (erkek nüfusun >%10'u) bulmuştur. Etnik grupların yakın zamanda yapılan genetik kümeleme analizleri, Dürziler ve Kıbrıslılar arasındaki yakın atasal ilişki ile tutarlıdır ve ayrıca genel Suriye ve Lübnan nüfusunun yanı sıra çeşitli Yahudi gruplarıyla (Aşkenaz, Sefarad, Iraklı ve Faslı) benzerlik tespit edilmiştir (Behar ve ark. 2010).

Ayrıca, yeni bir çalışma Dürzilerin binlerce yıl önce birbirlerinden ayrılmış gibi görünen mitokondriyal DNA soylarının dikkate değer bir çeşitliliğini barındırdığı sonucuna varmıştır. Ancak ayrıldıktan sonra dünyanın dört bir yanına dağılmak yerine, tüm soylar Dürzi nüfusu içinde hala bulunabilmektedir.

Araştırmacılar, Dürzi köylerinin X haplogrubunun yüksek frekansı ve yüksek çeşitliliğinin çarpıcı bir aralığını içerdiğini ve bu popülasyonun X haplogrubunun daha yaygın olduğu bir zamanda Yakın Doğu'nun geçmiş genetik manzarasına bir bakış sağladığını öne sürdüğünü belirtti.

Bu bulgular, inanç mensuplarının on binlerce yıl öncesine uzanan çeşitli atasal soylardan geldiğini iddia eden Dürzi sözlü geleneği ile tutarlıdır. Torino Kefeni analizi, Dürzi toplumuna özgü mitokondriyal DNA'nın önemli izlerini göstermektedir.

İsrail'deki Dürzi topluluklarının genetik geçmişi üzerine 2008 yılında yayınlanan bir çalışma, oldukça heterojen ebeveyn kökenleri olduğunu göstermiştir. Toplam 311 İsrailli Dürzi örneklenmiştir: Golan Tepeleri'nden 37, Celile'den 183 ve Karmel Dağı'ndan 35 kişinin yanı sıra Suriye'den 27 ve Lübnan'dan 29 Dürzi göçmen (Slush ve ark. 2008). Araştırmacılar aşağıdaki Y-kromozomal ve MtDNA haplogrup frekanslarını bulmuşlardır:

  • Karmel Dağı: L %27, R %27, J %18, E %15, G %12.
  • Galilee: J %31, R %20, E %18, G %14, K %11, Q %4, L %2.
  • Golan Tepeleri: J %54, E %29, I %8, G %4, C %4.
  • Lübnan: J %58, K %17, Q %8, R %8, L %8.
  • Suriye: J %39, E %29, R %14, G %14, K %4.
  • Maternal MtDNA haplogrup frekansları: H %32, X %13, K %12,5, U %10, T %7,5, HV %4,8, J %4,8, I %3,5, pre HV %3, L2a3 %2,25, N1b %2,25, M1 %1,6, W %1,29.

Suriye'nin tarihi bölgesindeki Dürzilerden alınan örneklerin eski insanlarla (Anadolu ve Ermeni dahil) karşılaştırılmasına ve genetik mesafeleri coğrafi mesafelere dönüştüren Coğrafi Nüfus Yapısı (GPS) aracına dayanan 2016 tarihli bir çalışma, Dürzilerin Doğu Anadolu'daki Zagros Dağları ve Van Gölü çevresinden gelmiş olabileceği, daha sonra güneye göç ederek Suriye, Lübnan ve İsrail'deki dağlık bölgelere yerleştikleri sonucuna varmıştır.

2020 yılında Canaanaite (Tunç Çağı güney Levanten) popülasyonlarından kalıntılar üzerinde yapılan bir çalışma, günümüzde Arapça konuşan Levanten popülasyonlarında (Dürziler, Lübnanlılar, Filistinliler ve Suriyeliler dahil) ve çoğu Yahudi grubunda (Sefarad Yahudileri, Aşkenaz Yahudileri, Mizrahi Yahudileri dahil) önemli derecede genetik devamlılık olduğunu göstermektedir, ve Mağrip Yahudileri) Bronz Çağı Levant popülasyonlarından geldiğini göstermektedir; bu da yukarıda bahsedilen grupların hepsinin genel atalarının (atDNA) yarısından fazlasını Kenanlı / Bronz Çağı Levanten popülasyonlarından aldığını, ancak her bir gruba bağlı olarak farklı ev sahibi veya istilacı popülasyonlardan farklı kaynak ve derecelerde karışım olduğunu göstermektedir.