Nusayriler

bilgipedi.com.tr sitesinden
Tarafsız Bakış Açısı Bu maddede belli bir etnik grubun bakış açısının ağırlıkta olduğu bir tür sistemik yanlılık sorununun bulunduğu düşünülmektedir.
Maddenin evrenselleştirilmesi ve uygun hâle getirilmesi için lütfen tartışmaya katılınız.
Şablonu maddeden çıkarmadan önce şablonun yardım sayfasını lütfen inceleyiniz.
Evrenselleştirme ⓘ
Tarafsız Bakış Açısı Bu maddede belli bir dinî grubun bakış açısının ağırlıkta olduğu bir tür sistemik yanlılık sorununun bulunduğu düşünülmektedir.
Maddenin evrenselleştirilmesi ve uygun hâle getirilmesi için lütfen tartışmaya katılınız.
Şablonu maddeden çıkarmadan önce şablonun yardım sayfasını lütfen inceleyiniz.
Evrenselleştirme ⓘ
Nusayrilik
النصيرية/Al Nusayrīyah
Alawiya.JPG
Doğancı (II. Dünya Savaşı sırasında Baniyas).
Önemli nüfusa sahip bölgeler
Suriye Suriye Yaklaşık 3-4 milyon
Lübnan Lübnan 500.000 (tahmin)
Türkiye Türkiye 1.000.000
İsrail İsrail Yaklaşık 10.000 (Ghajar köyü, Golan Tepeleri)
Arjantin Arjantin 5.000
Diller
Arapça, Türkçe
Din
Ghulat Şîʿa - Nusayrî inancı
Kitap: Kur'an,

Nusayri, Alawi (Arapça: علوية, Alawīyah) veya Alevi (Arapça: نصيرية, Nusayriler) Şii inancının bir kolu olarak kabul edilirler. Aleviler, Oniki İmamcı okulun ilk İmamı olarak kabul edilen Ali'ye (Ali ibn Abi Talib) saygı duyarlar. Grubun 9. yüzyılda İbn Nusayr tarafından kurulduğuna inanılıyor. İbn Nusayr, onuncu Oniki İmam Ali el-Hadi'nin ve on birinci Oniki İmam Hasan el-Askeri'nin bir öğrencisiydi. Bu nedenle Alevilere Nusayri de denilmektedir. Başka bir isim olan Ensari'nin "Nusayri"nin yanlış tercümesi olduğuna inanılıyor. Nusayriler, Sami kökenli topluluklardandır. Günümüzde Nusayriler, Hatay, Adana, Mersin, Lazkiye, Tartus gibi kıyı illerde yaşamaktadırlar.

Mehrdad Izady'nin anketlerin sonuçlarına göre, Nusayriler, Suriye nüfusunun yüzde 17,2 temsil ettiğini, 2010 yılında 11,8 yüzde artışla  ve önemli bir azınlık olarak Hatay'ın ait Türkiye ve Kuzey Lübnan civarında bulunduklarını saptamıştır. Bugün Golan tepelerinde yine Nusayri yerleşimlerini görmekteyiz. Alaviler, Suriye kıyılarında ve kıyıya yakın kasabalarda Sünniler , Hıristiyanlar ve İsmaililerin de yaşadığı baskın bir dini grubu oluşturmaktadır. Arap Alevileri (Alavi), Türkiyede'ki Aleviler ile isim benzerliğinden dolayı karıştırılmaktadır. Arap Alevileri, Nusayri veya El-Alaviyyun olarak hitap edilmektedirler.

Nusayriler kendilerini ayrı bir etnik-dini grup olarak tanımlarlar. Kur'an başlıca kutsal kitap ve metinlerden biri olarak kabul edilir. Bu metinlerin yorumlanması Galiyye ve Bâtinîlik yolu ile sağlanmaktadır. Alevi teolojisi ve ritüelleri, ana inanç Şii İslam'dan birkaç önemli hususlarda ayrılmaktadır. Alaviler ritüellerinde işlenmemiş üzüm suyu içilmektedir; Diğer Müslümanlar alkolden uzak dururken, Aleviler sosyal olarak ılımlı bir yaklaşımla alkol kullanmaktadırlar. Son olarak, reenkarnasyon inanışı da bu kültürün kadimliğini gözler önüne sermektedir.

Nusayriler, tarihsel olarak inançlarını yabancılardan ve inisiye olmayan Alevilerden gizli tutmuşlar, bu yüzden onlar hakkında söylentiler ortaya çıkmıştır. İnançlarına ilişkin Arap medyasında basın açıklamaları partizan olma eğilimini ortaya koymuştur(olumlu ya da olumsuz).  Bununla birlikte, 2000'lerin başından beri, Alevi dinine ilişkin Batılı araştırmalar önemli ilerlemeler kaydetti.  Alevi inancının özünde, tek Tanrı'nın üç yönünü içeren ilahi bir üçleme vardır. Tıpkı ilk zamanlarda (Nasuralılar) Hristiyan inancında olduğu gibi. Bu yönler veya yayılımlar, tarih boyunca insan biçiminde döngüsel olarak ortaya çıkmaktadır.

Suriye'de, Fransız Mandası'nın kurulmasıyla Nusayri tarihinde bir dönüm noktası oldu. Fransızlar, Suriyeli sivilleri süresiz olarak silahlı kuvvetlerine alma yetkisi verdi ve bir Alevi Devleti de dahil olmak üzere azınlıklar için özel alanlar yarattı . Alavi Devleti daha sonra dağıtıldı, ancak Alaviler Suriye Silahlı Kuvvetlerinin önemli bir parçası olmaya devam etti.

Etnik Köken

M.Ö. 13.yy'da Sami yerleşkeleri. Mevcut Arap Alavi yerleşkeleri (Aramiler)

Arap Alaviler, on birinci İmam Hasan el-Askeri (873) ve öğrencisi İbn Nusayr'ın (868) takipçilerinin soyundan geldiklerini görmekteyiz..  Daha da geriye gidecek olursak 19. ve 20. yüzyıllarda, bazı Batılı bilim adamları Nusayrilerin, Aramiler , Kenanlılar , Hititler ve Mardaitler gibi eski Orta Doğu halklarının soyundan geldiğine inanıyorlardı.  Birçok önde gelen Alevi şehyleri de M.Ö. 13. yüzyılda Sincarlı 'dan geldiklerini iddia etmektedirler. M.Ö 13. yüzyılda Sami kökenli Aramilerin, Hurri ve Hititerin yaşadığı Hatay, Adana, Lazkiye ve Mersin çevresine yerleştiğini görüyoruz. Alavi din adamlarının savlarını doğrular niteliktedir.

Antik dönemde ise; Plinius'un Doğa Tarihi eserinin V. Kitabında şunları dile getirmektedir: Şimdi Suriye'nin iç kısmından söz etmeliyiz. Coele Suriye'de Marsyas nehri tarafından Nazerini Tetrarşisinden ayrılan Apamea kasabası vardır. <span title="Kaynak: Türkçe Vikipedi, Bölüm "Etnik Köken"" class="plainlinks">[https://tr.wikipedia.org/wiki/Nusayriler#Etnik_Köken <span style="color:#dddddd">ⓘ</span>]</span>

—  Yaşlı Plinius ,

Nusayri Dağları (Jabal Al- An-Nusayyriyyah) Bölgesi

"Nazerini" adı verilen küçük bir dağ silsilesinin günümüzde de An-Nusayrileri Dağları olarak kabul edilmektedir. Günümüzde de olduğu gibi bu dağlar civarında yaşayanlar Nazerani (Nasrani) yani Ansari - An Nusayriler yaşamaktadır.  Bununla birlikte, bazı bilim adamları Nazerini ve Nasuralılar arasında bağlantı kurmaktan kaçınsalarda "Nazerini"'nin Sami dil ailesine mesnub olduğu unutulmamalıdır. Nasrani veya Nusayr Sami kökenli kelime olup üç harfli kök olan , n-S-R 'dan gelir. Anlam olarak Nasır veya Nazzara (Ansar) ilginçtir ki Doğu Aramice ve Arapça'da "Koruyucu, Bekçi, Gözcü " anlamını taşımaktadır. Tartışmalı olsa da Massignon'un Nusayrilerin, Nazaretliler olduğunu iddia etmesi yadsınacak gibi değildir. Nitekim Nasuralıların, Nusayriler ile aynı coğrafyada aynı kökende olması ve nedense günümüzde varlıklarının olmaması şüphe uyandırıcıdır. Nassura-Nusayri ilişkisi önümüzdeki akademik araştırmalarda ön plana çıkacak ve muhtemel aralarındaki sır perdesi çözülecektir.

Günümüz Nusayri Yerleşkeleri
Man holding a falcon, in the centre of a group of people
Frank Hurley tarafından İkinci Dünya Savaşı sırasında Suriye'nin Baniyas kentinde fotoğraflanan Alevi doğancı

Nüfus ve dağılımı

En azından 16. yüzyıldan beri yaşadıkları Lübnan'da tahminen 40.000 Alevi bulunmaktadır. Lübnan'ın 18 resmi mezhebinden biridirler; liderleri Ali Eid'in çabaları sayesinde 1989 Taif Anlaşması ile Parlamento'da kendilerine iki sandalye ayrılmıştır. Lübnanlı Aleviler esas olarak Trablus'un Jabal Mohsen mahallesinde ve Akkar Bölgesi'ndeki 10 köyde yaşamakta ve Arap Demokratik Partisi tarafından temsil edilmektedir. Müftüleri Şeyh Esad Assi'dir. Suriye yanlısı Aleviler ile Suriye karşıtı Sünniler arasındaki Bab al-Tabbaneh-Jabal Mohsen çatışması on yıllardır Trablus'u etkiliyor.

Lübnan ile İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri arasındaki sınırda yer alan Ghajar köyünde de yaklaşık 3.900 Alevi yaşamaktadır. 1932 yılında Ghajar sakinlerine uyruklarını seçme seçeneği sunuldu ve ezici bir çoğunlukla büyük bir Alevi azınlığa sahip olan Suriye'nin bir parçası olmayı seçtiler. 1967 Arap-İsrail Savaşı'ndan önce, Gacar sakinleri 1960 Suriye nüfus sayımında sayılmıştı. Joshua Projesine göre, İsrail'in Golan Tepelerini Suriye'den almasının ve 1981'de İsrail medeni kanununun uygulanmasının ardından, Alevi toplumu İsrail vatandaşı olmayı seçti. Ancak Al-Marsad'a göre Aleviler vatandaşlığa kabul sürecinden geçmeye zorlandı.

Dünya genelinde yaklaşık 5-7 milyon Nusayrî vardır. Dünya genelinde yaşayan Nusayrîlerin büyük bir kısmı Suriye'dedir. Bu sayıları ile Nusayrîler Suriye nüfusunun % 18-20'ini oluşturmaktadır.

Dünya genelinde yaşayan Nusayrîler; Suriye (4.500.000), Lübnan (500.000) ve Türkiye'dedir (1.000.000). Ancak Dünya'nın farklı bölgelerinde, özellikle Almanya, Fransa, Yunanistan, ABD, Kanada, Meksika, Arjantin, Panama, Brezilya, Irak, Kuveyt, Ürdün, Sudan, Mısır, İran, Azerbaycan, Rusya, Yeni Zelanda ve Avustralya'da da Nusayrîler yaşamaktadır.

Türkiye Nusayrîleri

Adolescent boy standing in front of younger children
Antakya'da (şimdi Türkiye'de) Alevi çocuklar, 1938

Etnik olarak Türk ve Kürt olan Alevilerle karıştırılmamak için Aleviler kendilerini Türkçe'de Arap Alevileri olarak adlandırmaktadır. Daha önce teolojik metinlerde kullanılan Nusayrî terimi son çalışmalarda yeniden canlandırılmıştır. Çukurova'da Aleviler Sünni nüfus tarafından Fellah ve Arabuşağı (sonuncusu saldırgan bulunsa da) olarak bilinmektedir. 1930'larda Türk yetkililer tarafından Arap kökenlerini gizlemek için kullanılan yarı resmi bir isim Eti Türkleri ("Hitit Türkleri") idi. Bu terim artık kullanılmasa da, bazı yaşlı insanlar tarafından hala örtmece olarak kullanılmaktadır.

1939 yılında Aleviler İskenderun vilayetinin nüfusunun yaklaşık yüzde 40'ını oluşturuyordu. Fransız coğrafyacı Fabrice Balanche'ye göre, Türkiye'deki Aleviler ile Suriye'deki Aleviler arasındaki ilişkiler sınırlıdır. Topluluk bağları, Türkleştirme politikası ve Suriye-Türkiye sınırının on yıllardır kapalı olması nedeniyle kopmuştur.

Türkiye'deki Alevilerin kesin sayısı bilinmemektedir; 1970'te 185.000 kişi vardı. Müslüman olarak Sünnilerden ayrı kaydedilmemektedirler. 1965 nüfus sayımında (Türkiye'de anadillerinin sorulduğu son nüfus sayımı) üç ilde 185,000 kişi anadilini Arapça olarak beyan etmiştir; ancak Arapça konuşan Sünniler ve Hıristiyanlar da bu rakama dahil edilmiştir. Türk Aleviler geleneksel olarak Suriyeli Alevilerle aynı Levanten Arapçası lehçesini konuşmaktadır. Arapça, kırsal topluluklarda ve Samandağ'da korunmaktadır. Çukurova ve İskenderun şehirlerindeki gençler Türkçe konuşma eğilimindedir. Aleviler tarafından konuşulan Türkçe, aksanları ve kelime dağarcığı ile ayırt edilmektedir. Arap alfabesi bilgisi dini liderler ve Arap ülkelerinde çalışmış ya da okumuş erkeklerle sınırlıdır.

Aleviler önemli ölçüde sosyal hareketlilik gösterirler. 1960'lara kadar Antakya çevresindeki Sünni ağalara (toprak sahipleri) bağlıydılar ve yoksullardı. Aleviler ulaşım ve ticaret sektörlerinde öne çıkmaktadır ve geniş, profesyonel bir orta sınıf oluşmuştur. Özellikle üniversiteye giden ya da Türkiye'nin diğer bölgelerinde yaşayan erkeklerin dış evlilikleri artmıştır. Bu evlilikler hoşgörüyle karşılanmaktadır; ancak kadınların eş değiştirmesi (diğer soy gruplarında olduğu gibi) teşvik edilmemektedir.

Aleviler gibi Aleviler de güçlü sol siyasi inançlara sahiptir. Ancak kırsal kesimdeki bazı kişiler (genellikle önde gelen Alevi ailelerin üyeleri) Demokrat Parti gibi seküler, muhafazakar partileri destekleyebilir. Alevilerin çoğu Türkiye'deki Diyanet İşleri Başkanlığı'nın politikaları nedeniyle kendilerini baskı altında hissetmektedir.

Nusayri (Alavi) Ünlüler

  1. Saleh al-Ali
  2. Zaki al-Arsuzi
  3. Jamal Suliman (Yönetmen)
  4. Wafa Sultan
  5. Badawi al-Jabal (Şair)
  6. Adunis (Şair)
  7. Barış Atay (Siyasetçi-Tiyatrocu)
  8. Haluk Levent (Müzisyen)
  9. Beşar Esad (Suriye Devlet Başkanı)
  10. Hafız Esad (Suriye Devlet Başkanı)
  11. Carlos Saúl Menem (Arjantin Devlet Başkanı)
  12. Zulema Yoma
  13. Uğur Şahin (BioNTech Kurucusu)
  14. Hasan Şaş (Futbolcu)
  15. Gökhan Zan (Futbolcu)
  16. Selçuk İnan (Futbolcu)

Dil

Suriye'deki Aleviler harf (qāf) kullanımıyla ünlü özel bir lehçe (Levanten Arapçasının bir parçası) konuşmaktadır, ancak bu özellik İdlib gibi Alevi olmayan komşu köylerle de paylaşılmaktadır. Suriye'nin yabancı işgali nedeniyle, aynı lehçe, özellikle televizyon, radyo, asansör gibi ithal icatlar için kullanılan terimler olmak üzere, çoğunlukla Türkçe ve daha sonra Fransızca'dan çok sayıda ödünçleme ile karakterize edilir.

Ana dilleri Arapça'dır. Suriye'deki Gebel ve Ensari'ye bağlı Süryânî/Lübnan lehçelerini konuşurlar. Yaşlı nesil, hâlâ Arapça konuşmaktadır.

Türkiye'de ise 1939'da Hatay'ın katılmasından sonra doğmuş olan nesil tarafından Türkçe konuşulmaktadır. Bugün Arapça ile Türkçe’nin bir karışımı konuşulur. Yaşlı nüfusun bir bölümü yaşadıkları bölgenin bir zamanlar Fransız hakimiyetinde olmasından dolayı Fransızca da bilmektedir.

Din

Ali ve oğulları Hasan ile Hüseyin.

İmamiye-i Gâl’îyye'den olan Nusayr’îyye tarikâtının asıl kurucusu, Irak'ta Kûfe ile Vâsit arasında bir yerde bulunan Canbelâ Köyü doğumlu, Hasan el-Askerî ile yakın ilişkileri bulunan okumuş bir ailenin mensubu, "Şeyh Bayrak" nâmıyla ün salan ve Nusayr’îyye Tarikâtı'nın ulûsu olarak addedilen, yaklaşık olarak 957/968 yılları arasında Halep'te vefât eden "Ebû Abd-Allâh el-Huseyin ibn Hemdân’ûl-Canbûlânî El-Hasîbî" (Arapçaالحسين بن حمدان الخصيبي) adındaki zâttır. Bu Tarikâtın bâtıni i'tikadı, Şeyh Bayrak'ın Antakya köylüklerindeki hâlife ve mürîdlerinden olan "Muhammed bin Âliyy’ûl Cillî" ile "Meymûn bin Kâasım’ıt Tabarânî" tarafından çevreye yayılmıştır. (Nusayr’îyye Tarikâtı şeceresi .) Ayrıca, "Muhammed ibn-i Cündeb" ve "Muhammed’ûl Cennân’îl Cünbûlânî" adındaki kişiler de Nusayr’îyye Tarikâtı bâtıni-i'tikadının neşriyâtına büyük ölçüde katkıda bulunmuşlardır.

Nusayr’îyye Tarikâtı

Adını On birinci İmâm Hasan El Askeri'nin öğrencisi Ebû Şu'ayb Muhammad ibn Nusayr'dan alan, Câferiyye Şiîliği ile Anadolu Alevîliği'nden inanç yönüden ayrılarak, İsmâilîyye, Dürzîlik, Hristiyanlık ve Suriye'deki diğer inançları da içeren ve Kitâb el-Mecmû adındaki duâ kitabını dînî eğilimlerinin ana kaynağı olarak kabul eden Ehl-i Beyt inancı.

Nusayrî i'tikadı

Günümüzde, Nusayr’îyye Tarikâtı'nın müntesiplerinin büyük çoğunluğunu Nusayrîler'in oluşturmasına rağmen, Nusayrîler'in tamamının kesin olarak bu tarikât mensûplarından olduklarını söylemek mümkün değildir. Nusayrî nüfus içerisinde değişik mezheplerden olan kişilere de sıklıkla rastlamak mümkündür.

Tarikâtın özellikleri

İnancın kurucusu Ebû Şu'ayb Muhammad ibn Nusayr (Muhammed bin Nusayrul Abdiyy'in Numayrî)'dir. Ancak Nusayrîliği sistemleştirip yayan kişi olarak Hamdam büyük saygı görür. Nusayrîlerin kutsal kitabı Kur'an-ı Kerîm'dir. Nusayrîler kendilerini Alavî olarak kabullenirler. Alevîler de Nusayrîleri kendilerinden tanırlar. Ancak Anadolu Alevîliği ile Nusayrîlik farklıdır. Haydarî ve Klâzî olarak iki gruba ayrılırlar. Klâzîler Türkiye'deki topluluğun % 30'unu oluştururlar ve daha tutucudurlar. Suriye'de ise Klâzîler çoğunluktadır. Suriye yönetimindeki Esad ailesinin de mensubu olduğu Nusayrîler, Suriye'de toplam nüfusun % 14'ünü oluştururlar.

Kitabu'l-Mecmu

Kitabu'l-Mecmu, bilinenin aksine Hamdan El-Hasibi tarafından değil Adanalı Süleyman Efendi tarafından 19. Yüzyılda yazılan kitaptır. Her ne kadar Nusayrîler'in kutsal kitabı olarak gösterilse de bilinenin aksine böyle bir şey yoktur. Adanalı Süleyman Efendi İmam olmak istemiş, o dönemdeki kıdemli Nusayrîler buna karşı çıkmıştır. Çünkü Nusayrîlik'te imam olmak için imam Soyundan olunması gerekmektedir. Buna karşı çıkan Adanalı Süleyman Efendi, Nusayrîliği terk ederek bu kitabı yazmıştır. Daha sonra Hristiyan olan Adanalı Süleyman Efendi, bir tandır kazası sonucunda yanarak ölmüştür. Kitab-ul Mecmu ise Nusayrîler'in kutsal kitabı olarak gösterilmiştir. Aksine Nusayrîlik'te tek kutsal kitap Kur'an’dır.

Alavi Özerk Bölgesi

Fransız mandası altında 1920'de Alavi Özerk Bölgesi (Fransızca: Le territoire autonome des Alaouites) kurulmuş ve 5 Aralık 1936'da Suriye'ye ilhak edilmiştir.

Nusayr’îyye'nin Şiîlik mezhepleri arasındaki konumu

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Haşim bin ʿAbd Menâf
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Haşimoğulları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
ʿAbd el-Muttalib bin Haşim
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Amine bint Vehb
 
 
 
 
 
 
ʿAbd Allâh bin ʿAbd el-Muttalib
 
Ebû Tâlib
 
Ez-Zûbeyr
 
Hamza
 
`Abbâs‘binʿAbd‘el’Muttalib
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hatice bint Hüveylid
 
 
 
 
 
 
Muhammed
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
ʿAbd Allâh bin `Abbâs
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Fatıma
 
Ali
 
 
 
 
 
Havlet bint Câ'fer
 
`Alî bin ʿAbd Allâh
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Selman-ı Farisî
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hasan bin Ali
 
Hüseyin Seyyid eş-Şühedâ
 
Muhammed bin Hanefiyye
 
 
Abbâsîler
 
Muhammed "el-İmâm" bin `Alî bin el-`Abbâs
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hasan bin Zeyyîd
 
Zeyyîd bin Hasan
 
Hasan el-Mû'tenâ
 
Zeynelâbidîn
 
Keysanilik
 
 
Bû'Müslim’îyye
 
Mazdekçilik
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Taberistan Alavîleri
 
Hasan bin Zeyd
 
 
ʿAbd Allâh el-Kâmil
 
Muhammed el-Bakır
 
Zeyd bin Ali eş-Şehid
 
Sinbâd
 
Neo’Mazdekçilik
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İbrahim bin ʿAbd Allâh
 
 
Muhammed bin ʿAbd Allâh (Muhammed bin Abdullah el-Mehdi)
 
İdris bin ʿAbd Allâh
İdrîsîler (Zeyd’îyye)
 
İmamet
 
Zeydilik
 
El-Mukanna’îyye
 
Hurremiyye
(Babek Hûrremî)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Yahya bin ʿAbd Allâh
 
 
Z’ûl-Nûn el-Mısrî
 
Câ’bir bin Hayyân
 
Câʿfer es-Sadık
 
 
Hasan bin Zeyd'ül-Alevi
 
Kızılbaş
 
Gnostisizm
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Beyazid-i Bestami
 
 
ʿAbd`Allâh‘el’Eftâh‘bin’Câʿfer‘i’Sâdık
 
İsmail bin Ca‘fer es-Sâdık
 
Musa el-Kâzım
 
 
 
 
 
 
Çepniler
 
Tahtacılar
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Fethîlik (Eftâh’îyye)
 
Vâfî Ahmed (ʿAbd Allâh bin Muhammed bin İsmâ‘il) el-Vâfî
 
Muhammed‘bin’İsmâ‘il‘eş’Şâkir (Yediciler)
 
Ali er-Rızâ
 
 
 
 
 
 
Taberistan Zeydî-Alavîler Emîrliği
 
Melamilik
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Muhammed bin ʿAbd Allâh el-Eftâh
 
Takî Muhammed (ʿAhmed bin ʿAbd Allâh bin Muhammed) et-Tâkî
 
İsmaililik (İsmâ‘il’îyye/Yedicilik)
 
Muhammed el-Cevâd
 
 
Tavvûsîlik (Tavvûs’îyye/Altıcılık)
 
Bâtınîlik (Bâtınî İsmâ‘il’îyye)
 
Ezoterizm
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Tasavvuf
 
Razî ʿAbd Allâh (Hüseyin bin ʿAhmed bin ʿAbd Allâh) ez-Zeki
 
 
Kufeli Hamdân Kârmat (Karmatîyye/Yediciler)
 
Ali el-Hâdî
 
 
Vâkıfîlik (Vâkıf’îyye)
 
Mitraizm
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Sâbiîlik
 
Mehdi (Fatımi)
 
Ebû-Saʿid Hasan bin Behrâm Cennâbî (Bahreyn)
 
Hasan el-Askerî
 
Muhammed‘bin’Ali‘en’Nakî
 
Muhammedîlik (Muhammed’îyye)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Muhammed ed-Derezî
 
Fâtımî Devleti
 
Karmatîlik (Yediciler/elʿBakl’îyye)
 
Muhammed el-Mehdi
 
FazlʿAllâh Esterâbâdî (Hurûfilik)
 
 
Muhammad bin Nusayr
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Dürzîlik
 
Mustalilik
 
Nizarîlik
 
 
On İki İmam
 
Hurûfilik
 
 
Nusayrilik
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Mecîd’îyye/Hâfız’îyye
 
Tâyyîb’îyye
 
 
Türkistan Aleviliği
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kabbalah
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Sünnî Buhra
 
DavudîʿBuhra’1094
 
 
Alamut Kalesi
(Sabbahiyye)
 
 
 
 
Muhammed Kebir Arizî
 
 
Mahmud Pâsikhânî
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Câʿferî Buhra (1426)
 
Patanî Buhra (1538)
 
 
SüleymanîʿBuhra’1591
 
Alavî Buhra (1625)
 
 
Tâcü’l-Ârifîn Ebu’l Vefâ Vefâîlik (Vefâ’îyye)
 
 
Nûktâvîlik (Hurûfilik)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hebtiahs Buhra (1754)
 
Etbeî’MelekʿBuhra’1840
 
İleri Davudî Buhra (1977)
 
 
Tac’ed-Dîn Geylânî Halvet’îyye/Zahid’îyye
 
 
Ebu’l Bekâ Baba İlyas Bâbâîlik (Bâbâ’îyye)
 
 
Seyyid Nesîmî (Hurûf’îyye)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Yusuf Hemedanî Melâmet’îyye/Kalender’îyye
 
 
Ûveys bin Âmir-î Karenî (Üveys’îyye)
 
 
İmamet (İsnâaşeriyye öğretisi)
 
 
Safî’ûd-Dîn İshak Safev’îyye
 
 
Baba İshak İshak’îyye
 
 
Dedebabalık (Bektaş’îyye)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Ahmed Yesevî Yesevilik / Melâmet’îyye
 
 
Hallâc-ı Mansûr
(En-el Hak)
 
 
Cûneyd El-Bağdâdî
 
 
Sadr’ed-Dîn Mûsa / Hoca Âlâ’ed-Dîn Âli
 
Hâmid’ûd-Dîn-i Veli / Hacı Bayram-ı Veli
 
 
Ahmed er-Rifâi
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kutb’ûd-Dîn Haydar Kalenderilik / Yesevilik
 
Muhy’ûd-Dîn-i Ârabî
(Sufi metafiziği)
 
Abdülkâdir Geylânî (Kadir’îyye)
 
 
Şeyh İbrahim Cûneyd / Haydar
 
 
Bayram’îyye/Celvet’îyye Azîz Mahmûd Hüdâyî
 
 
Rıfâ’îyye
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hacı Bektaş-ı Veli Haydarîlik / Ekberîlik
 
 
Sadr’ed-Dîn Konevî (Ekber’îyye)
 
Yefâ’î / Şah Ni'metullah-i Veli
 
Sultân Ali Mirza Safevî Devleti / I. İsmail
 
 
Sarı Saltık Dede (Saltuk’îyye)
 
Galip Hasan Kuşçuoğlu
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Ahî Evran / Ahilik
 
 
Kızılbaş
 
Ni‘metullâh’îyye
 
İsnâ‘aşer’îyye
 
 
Barak’îyyûn
 
 
Galibi Tarikatı
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Taptuk Emre
 
 
Abdal Mûsa
 
Burhan’ed-Dîn Hâlil’ûllâh
 
 
 
 
Alevilik
 
 
Kürt Alevîliği
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Yunus Emre
 
Balım Sultan
 
 
 
 
 
 
Nadir Şah
 
Sultan Sahak
 
 
Adiyy bin Müsafir
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kaygusuz Abdal
 
Bektaşilik
 
Nûrbakş’îyye
 
Câʿfer’îyye
 
Yâresânîler
 
 
Êzidîler
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Âli’îyye
 
 
Harabât’îyye
 
Usûlî
 
 
Ahbârî
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Pir Sultan Abdal
 
Celâl’îyye
 
 
 
 
 
 
Afşarlar
 
Luviler
 
 
Kabalizm
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kul Himmet
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kaçar Hanedanı
 
 
 
Işık Alevîliği
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Şeyhilik
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Babilik
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Velâyet-i Fakih yâ Hükûmet-i İslamî
 
 
 
 
Ezelî Bâbîler
 
Bahâîlik
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İran
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Ayrıca bakınız

  • Alevîlik
  • Babâîlik
  • Bâbîlik
  • Bahâîlik
  • Bâtınîlik
  • Bektâşîlik
  • Câferîlik
  • Dürzîlik
  • Hurûfîlik
  • Işıkçılık
  • İsmâilîlik
  • Karmatîlik
  • Mustâlîlik
  • Nizarîlik
  • Sâbiîlik
  • Şiîlik
  • Yaresan
  • Yarsanizm
  • Yezîdîlik
  • Fellah

Resimler

Tarihçe

İbn Nusayr ve takipçileri mezhebin kurucuları olarak kabul edilir. On Birinci İmam el-Askerî'nin ölümünden sonra Şii Cemaati'nde onun halefliği konusunda sorunlar ortaya çıkmış, bunun üzerine İbn Nusayr ölen İmam'ın Bab'ı ve İsm'i olduğunu ve onun gizli öğretilerini aldığını iddia etmiştir. İbn Nusayr ve takipçilerinin gelişimi, diğer birçok erken dönem gulat mistik İslami mezhepten biri gibi görünmektedir ve görünüşe göre 12. Gizli İmam'ın Şii temsilcileri tarafından aforoz edilmiştir.

Alevîler daha sonra Kuzey Suriye'deki Hamdanî yönetimi sırasında (947-1008), İbn Nusayr'ın öğretisine sahip olduğunu iddia eden İshakiyye mezhebiyle girdiği rekabetten sonra 969 yılı civarında Halep'te ölen Muhammed ibn Nusayr'ın el-Hasîbî olarak bilinen bir takipçisi tarafından örgütlenmiştir. Aleviliğin Suriye kıyı dağlarındaki nüfusun çoğunluğu tarafından benimsenmesi muhtemelen birkaç yüzyıl boyunca devam eden uzun bir süreçti. Modern araştırmalar, Aleviliğin Halep'teki ilk kuruluşundan sonra Sarmin, Selemiye, Humus ve Hama'ya yayıldığını, ardından Hama'nın batısındaki Baarin, Deyr Şamil ve Deyr Mama gibi alçak köylerde, Vadi el-Uyun vadisinde ve Tartus ile Safita çevresindeki dağlarda yoğunlaştığını göstermektedir.

1032 yılında el-Hasîbî'nin torunu ve öğrencisi Ebu Said Meymun et-Taberânî (ö. 1034) Lazkiye'ye (o zamanlar Bizans İmparatorluğu'nun kontrolündeydi) taşındı. Taberani, Suriye'deki baş misyoner olarak akıl hocası Halepli el-Cilli'nin yerine geçti ve tarihçi Stefan Winter'a göre "Aleviliğin son kesin alimi" oldu, takvimini kurdu ve Alevi öğretilerine son şeklini verdi. Al-Tabarani, yazıları ve Suriye Kıyı Sıradağları'nın kırsal nüfusunu dönüştürerek Alevi inancını etkilemiştir. Winter, Lazkiye'deki Alevi varlığının Taberani'nin yaşadığı döneme dayanmasının muhtemel olduğunu, ancak Alevi öğretilerinin on birinci yüzyılda Müslüman nüfusun genellikle Şii İslam'a meylettiği şehrin dağlık iç bölgelerine yayılıp yayılmadığının belirsiz olduğunu savunuyor. Yüzyılın başlarında Cebelü'r-Ravadif (Lazkiye çevresindeki Suriye Kıyı Dağları'nın bir kısmı), Bizans'la ittifak ve çatışma arasında gidip gelen yerel Arap reisi Nasr ibn Müşref el-Rudafi tarafından kontrol ediliyordu. Edebi kaynaklarda Rudafi'nin Alevileri himaye ettiğini gösteren hiçbir şey yoktur. Cebel el-Ravadif'in güneyinde, Cebel Bahra'da bulunan 13. yüzyıla ait bir Alevi risalesi, mezhebin 11. ve 12. yüzyıllarda bölgedeki kaleleri kontrol eden üç yerel aile olan Banu'l-Ahmar, Banu'l-Arid ve Banu Muhriz tarafından desteklendiğinden bahseder. Suriye kıyı sıradağlarının bu güney kesiminde, Memlük döneminde (1260-1516) Lazkiye ve Cableh'in doğusundaki dağlarda önemli bir Alevi varlığı gelişti.

Bar Hebraeus'a göre, Haçlılar 1097'de Suriye'ye ilk girdiklerinde birçok Alevi öldürüldü; ancak gerçek bir İslami mezhep olmadıkları sonucuna vardıklarında onlara hoşgörü gösterdiler. Hatta Maruniler ve Türkmenlerle birlikte onları da kendi saflarına katmışlardır. İlerleyen yüzyıllarda, grubun yükselişini sağlayan iki önemli Alevi lider, her ikisi de aslen modern Irak'taki Sincar Dağı'ndan gelen Şeyh el-Makzun (ö. 1240) ve el-Tubani'dir (ö. 1300).

14. yüzyılda Aleviler, Memlük sultanı Baybars tarafından yerleşim yerlerinde cami inşa etmeye zorlanmış, onlar da buna Müslüman seyyah İbn Battuta'nın tarif ettiği jestlerle karşılık vermişlerdir.

Osmanlı İmparatorluğu

Osmanlı İmparatorluğu'nun Sultan I. Selim döneminde Aleviler, 24 Nisan 1517'de Halep Ulu Camii'nde meydana gelen katliamla özellikle Halep'te yeniden önemli bir zulüm yaşayacaklardır. Katliam "Telal Katliamı" (Arapça: مجزرة التلل) olarak bilinir ve binlerce kurbanın cesedi kalenin batısında bir tell olarak birikir. Hayatta kalanların kıyı bölgesine göç etmesine neden olan katliamın dehşeti Strazburg'daki Ulusal ve Üniversite Kütüphanesi'nde belgelenmiştir, el yazması bir Osmanlı komutanı tarafından Sultan I. Selim'e gönderilen bir mektup olarak ayrılmıştır:

Majestelerinin emirlerini yerine getirerek, kararlar ve tavsiyeler uygulandı ve tüm Suriye köyleri, özellikle Nusayri köyleri, köprünün ormanına (Cisr al-Shughur) ve Kartal kapısına (muhtemelen Bab Qinnasrin), Shaizar ve Wadi Khaled'e (Akkar Bölgesi'nde) kadar yok edildi, zafer bizim için yazıldı. Ve İslam dini, tabii ki "Osmanlı", Levant'a yerleşti; ve bu Suriyeliler evsiz kaldılar ve büyük Sultan Selim'in topraklarında yaşamayacaklardı; kalıntıları dağların canavarları ve ormanın timsahları tarafından yenildi (Al-Ghab ovası), Sultanımız yumuşak topraklarda yaşasın, Tanrı hakkı korusun ... Tanrı onları her kitapta lanetlesin ve Tanrı'nın ışığı üzerinizde devam etsin.

Osmanlı İmparatorluğu, "Sünnilere karşı güvensizlikleri nedeniyle Müslüman hükümetlere ihanet etme konusunda uzun bir geçmişe sahip oldukları" iddiasıyla "hain faaliyetleri" nedeniyle Alevilere karşı saldırgan eylemlerde bulundu. Aleviler birçok kez Osmanlılara karşı ayaklanmış ve dağlarında özerkliklerini korumuşlardır.

T. E. Lawrence, Bilgeliğin Yedi Sütunu adlı kitabında şöyle yazmıştır:

Kendi içinde hayati olan mezhep, duygu ve siyaset bakımından klanlaşmıştı. Bir Nosairi diğerine ihanet etmezdi ve bir inançsıza da ihanet etmezdi. Köyleri, Trablusgarp'a kadar uzanan ana tepelerin aşağısında parça parça uzanıyordu. Arapça konuşuyorlardı ama Suriye'de Yunan harfleri kullanılmaya başladığından beri orada yaşıyorlardı. Genellikle işlerden uzak dururlar ve karşılık görme umuduyla Türk Hükümeti'ni yalnız bırakırlardı.

18. yüzyıl boyunca Osmanlılar bazı Alevi liderleri iltizam sistemi altında vergi tahsildarı olarak istihdam etti. 1809 ve 1813 yılları arasında Trablusşam valisi Mustafa Ağa Barbar, Kalbiyye Alevilerine "belirgin bir vahşetle" saldırdı. Bazı Aleviler 1831-1833 ve 1839-1841 Mısır-Osmanlı Savaşları'nda Osmanlı müdahalesini desteklemiş ve Osmanlı ordusunda ya da Osmanlı valisi olarak kariyer yapmışlardır. Dahası, bölgedeki Mısır yönetimine karşı, daha sonra Humus Valisi tarafından bastırılan Alevi isyanını (1834-35) bile başlattılar.

19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, Alevi halkı, gelenekleri ve yaşam biçimleri, aralarında bulunan İngiliz misyoner Samuel Lyde tarafından kasvetli bir durumdan başka hiçbir şeyden muzdarip olmadıkları şeklinde tanımlanmıştır. 19. yüzyıl tarihçisi Elias Saleh, Alevileri "cehalet içinde" yaşayan ve "tembellik, yalancılık, hilekarlık, soygun ve kan dökmeye meyilli olma ve arkadan vurma" gibi olumsuz özelliklere sahip kişiler olarak tanımlamıştır. Tarihçi Joshua Landis'e göre, 1870'lere gelindiğinde Alevi haydutlar kazığa oturtulmuş ve bir uyarı olarak kavşaklara bırakılmıştı.

20. yüzyılın başlarında, çoğunluğu Sünni olan Osmanlı liderleri iflas etmiş ve siyasi güçlerini kaybetmişlerdi; Aleviler ise fakir köylülerdi.

Fransız Mandası dönemi

Suriye'nin kuzeybatısında Fransız sömürge yönetimi altındaki Lazkiye Sancağı veya Alevi Devleti bayrağının bir şekli, yaklaşık 1920-1936.

Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesi ve Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasının ardından Suriye ve Lübnan, Milletler Cemiyeti tarafından Suriye ve Lübnan için Fransız Mandası altına alındı. 15 Aralık 1918'de Alevi lider Salih el-Ali, Alevi liderleri Al-Shaykh Badr kasabasında bir toplantıya çağırarak onları ayaklanmaya ve Fransızları Suriye'den kovmaya çağırdı.

Fransız yetkililer toplantıdan haberdar olunca Salih el-Ali'yi tutuklamak üzere bir kuvvet gönderdi. O ve adamları Şeyh Bedir'de Fransız güçlerini pusuya düşürüp bozguna uğrattı ve 35'ten fazla kayıp verdirdi. Bu zaferden sonra El Ali, Alevi isyancılarını kendi genel komutanlığı ve askeri rütbeleri olan disiplinli bir güç olarak örgütlemeye başladı.

Al-Shaykh Badr çatışması 1919 Suriye İsyanı'nı başlattı. El Ali, Fransız saldırılarına, Fransızların kendisine karşı askeri operasyonlarını yürüttüğü El Kadmus'u kuşatarak (ve işgal ederek) karşılık verdi. Kasım ayında General Henri Gouraud, An-Nusayriyah Dağları'nda Salih el-Ali'nin kuvvetlerine karşı bir harekât düzenledi. Güçleri El Ali'nin El Şeyh Bedir köyüne girerek birçok Alevi liderini tutukladı; ancak El Ali kuzeye kaçtı. Büyük bir Fransız kuvveti mevzilerini ele geçirince yeraltına çekildi.

Bu muhalefet örneklerine rağmen, Aleviler çoğunlukla Fransız yönetimini destekledi ve manda döneminden sonra da devam etmesini istedi.

Suriye'nin bağımsızlığından sonra

Formal family portrait, with parents seated in front and five grown children (four sons and a daughter) standing
Esad ailesi

Suriye 17 Nisan 1946 tarihinde bağımsız olmuştur. 1948 Arap-İsrail Savaşı'nın ardından 1949'da Suriye bir dizi askeri darbeye ve Baas Partisi'nin yükselişine sahne oldu.

1958 yılında Suriye ve Mısır siyasi bir anlaşmayla Birleşik Arap Cumhuriyeti adı altında birleşti. Birleşik Arap Cumhuriyeti üç yıl sürdü ve 1961'de bir grup subayın iktidarı ele geçirip Suriye'nin bağımsızlığını ilan etmesiyle dağıldı.

Ardı ardına gelen darbeler, 1963'te gizli bir askeri komite (Alevi subaylar Hafız Esad ve Salah Cedid de dahil) Baas Partisi'nin iktidarı ele geçirmesine yardımcı olana kadar devam etti. 1966'da Alevi subaylar başarılı bir isyan başlatarak Baas Partisi'nin eski muhafızları olan Rum Ortodoks Hıristiyan Mişel Aflak ve Sünni Müslüman Selahaddin el-Bitar'ı partiden ihraç ettiler ve Zeki el-Arsuzi'yi yeniden kurulan Baas Partisi'nin "Sokrates "i olarak adlandırdılar.

1970 yılında bir Alevi olan Hava Kuvvetleri Generali Hafız Esad iktidarı ele geçirdi ve Baas Partisi'nde bir "Düzeltme Hareketi" başlattı. 1970 darbesi bağımsızlıktan bu yana devam eden siyasi istikrarsızlığı sona erdirdi. Robert D. Kaplan, Hafız Esad'ın iktidara gelişini "Hindistan'da bir dokunulmazın mihraceye ya da Rusya'da bir Yahudi'nin çara dönüşmesine benzetir; bu, yüzyıllardır iktidarı tekelinde bulunduran Sünni çoğunluk nüfus için şok edici, eşi benzeri görülmemiş bir gelişmedir". 1971'de Esad kendisini Suriye'nin cumhurbaşkanı ilan etti; o zamanki anayasa sadece Sünni Müslümanların bu makama gelmesine izin veriyordu. 1973'te yeni bir anayasa kabul edildi ve devlet dini olarak İslam'ın yerine cumhurbaşkanının dininin İslam olması şartı getirildi ve protestolar patlak verdi. 1974 yılında, bu anayasal zorunluluğu yerine getirmek için, Musa as-Sadr (Lübnan Alevilerinin lideri ve Lübnanlı Aleviler ile Şiileri Yüksek İslami Şii Konseyi altında birleştirmeye çalışmış olan Emel Hareketi'nin kurucusu) Alevilerin Şii Müslümanlardan oluşan bir topluluk olduğuna dair bir fetva yayınladı. Otoriter, laik Esad hükümeti döneminde dini azınlıklara eskisinden daha fazla hoşgörü gösterilirken, siyasi muhaliflere gösterilmedi. 1982 yılında Müslüman Kardeşler hükümet karşıtı İslamcı bir isyan başlattığında Hafız Esad onlara karşı Hama katliamı olarak bilinen bir askeri saldırı düzenledi.

Suriye İç Savaşı

Suriye İç Savaşı sırasında muhalefet yanlısı birçok uzman, Alevilerin Sünni ağırlıklı muhaliflere karşı Esad hükümetine verdikleri destekten dolayı acı çektiklerine inanmaktadır; bir gazeteci, giderek mezhepsel bir hal alan çatışmalarda genç Alevi erkeklerin üçte birinin öldüğünü iddia etmektedir. Bazıları, birçok Alevinin çatışmada hükümet için olumsuz bir sonucun kendi toplumları için varoluşsal bir tehditle sonuçlanacağından korktuğunu iddia etti. Mayıs 2013'te muhalefet yanlısı SOHR, savaş sırasında öldürülen 94.000 Suriye rejimi askerinden en az 41.000'inin Alevi olduğunu belirtti. Nisan 2017'de muhalefet yanlısı bir kaynak 150,000 genç Alevinin öldüğünü iddia etmiştir. Ancak, muhalefet yanlısı uzmanların ve kaynakların bu iddiaları, dünyanın dört bir yanındaki tarafsız gözlemciler arasında oldukça abartılı ve (istatistiksel veya bilimsel olarak) kanıtlanmamış olarak değerlendirilmiştir.

İnançlar

Large group of people looking at the camera
Dünya Savaşı sırasında Suriye'nin Baniyas kentinde bir festivalde kutlama yapan Aleviler.

Aleviler ve inançları "gizemli" olarak tanımlanmaktadır (Örneğin Yaron Friedman, mezhep hakkındaki bilimsel çalışmasında, Alevilerin "kutsal yazıları" "gizli tutulduğu" için kitabında alıntıladığı Alevi dini materyalinin yalnızca "halk kütüphanelerinden ve basılı kitaplardan" geldiğini yazmıştır); inancın bazı ilkeleri çoğu Aleviden gizli tutulur ve yalnızca seçilmiş birkaç kişi tarafından bilinir, bu nedenle mistik bir mezhep olarak tanımlanmışlardır.

Alevi inançları modern dini otoriteleri tarafından hiçbir zaman doğrulanmamıştır. Aleviler tarihsel zulüm nedeniyle inançlarını gizleme (takiyye) eğilimindedir.

Teoloji ve uygulamalar

Alevi doktrini İslami, Gnostik, Neo-Platonik, Hristiyan (örneğin ekmek ve şarabın kutsanmasını içeren ayinler düzenlerler) ve diğer unsurları bünyesinde barındırır ve bu nedenle senkretik olarak tanımlanır.

The Telegraph'ta çıkan bir makaleye göre, The Oxford Encyclopedia of the Modern Islamic World'ün 1995 baskısının onları "dini sistemleri onları Sünni Müslümanlardan ayıran" "aşırı" Şii olarak tanımladığı iddia edilmektedir.

Reenkarnasyon

Aleviler aslen yıldızlar ya da ilahi ışıklar olduklarını, itaatsizlik nedeniyle cennetten kovulduklarını ve cennete dönmeden önce tekrar tekrar reenkarnasyon (ya da metempsikoz) geçirmeleri gerektiğini savunurlar. Buna ek olarak, İsrail Begin-Sadat Stratejik Araştırmalar Merkezi'ne göre, Tanrı'nın iki kez bedenlenmiş olabileceğine inanırlar; ilk bedenlenme Kenan'ı fetheden Yeşu, ikincisi ise dördüncü Halife Ali'dir.

Diğer inançlar

Bearded man with sword in his belt
Lazkiye'de Alevi bir adam, 20. yüzyılın başları

Diğer inanç ve uygulamalar şunlardır: Sadece erkekler tarafından gerçekleştirilen gizli bir ayin biçiminde şarabın kutsanması; sıklıkla Hıristiyan isimleri verilmesi; ölülerin yer üstündeki lahitlere gömülmesi; Epifani, Noel ve John Chrysostom ile Magdalalı Meryem'in yortu günlerinin kutlanması; sahip oldukları tek dini yapının türbeler olması; Alevi doktrininin temel kaynağı olduğu iddia edilen ve Muhammed, Ali ve Farslı Selman'dan oluşan kendi üçlemelerine sahip oldukları Kitab al-Majmu kitabı.

Ayrıca Eski Yeni Yıl, Akitu, Gadir Bayramı, Şaban Ayı Ortası ve Burbara Bayramı gibi farklı bayramları kutlarlar. Ayrıca Hızır (Aziz George) ve Simeon Stylites gibi bazı efsanevi azizlerin şefaatine inanırlar.

Evrim

Yaron Friedman ve Alevi doktrini üzerine çalışan pek çok araştırmacı, dinin kurucusu İbn Nusayr'ın Şiiler arasında ayrılıkçı ve isyancı bir grubun temsilcisi olduğuna inanmadığını, aksine Şiilerin gerçek doktrinine sahip olduğuna inandığını ve Hıristiyanlığa benzeyen yönlerin çoğunun Hıristiyanlıktan doğrudan bir etki değil daha çok bir tesadüf olarak görüldüğünü ve diğer harici doktrinlerin aslında 8. yüzyılda Basra'daki Şii ezoterik gruplar arasında popüler olduğunu yazmaktadır. Friedman ve diğer akademisyenlere göre, Alevi hareketi diğer birçok mistik gulat mezhep gibi saf bir senkretik mezhep olarak değil, Kuran'ın alegorik ve ezoterik anlamı ve diğer mistik uygulamalar üzerinde açıkça yoğunlaşarak başlamış, ancak daha sonra tüm dinlerin aynı Batıni öze sahip olduğuna inandıkları için diğer bazı uygulamaları benimsemişlerdir.

Gazeteci Robert F. Worth, Aleviliğin İslam'ın bir kolu olduğu fikrinin, Fransız sömürgecilerin Alevileri terk edip Suriye'den ayrılmasıyla gerekli hale gelen tarihin yeniden yazılması olduğunu savunmaktadır. Worth, "dışarıdan gelenler için din hakkındaki ilk ... otantik kaynağı" (19. yüzyılda Hıristiyanlığa geçen ve din konusundaki gizlilik yeminini bozan Adanalı Süleyman tarafından yazılmıştır) tanımlarken, Alevilerin (Süleyman'a göre) Ali'yi tanrılaştırdıklarını, İsa, Muhammed, Platon, Sokrates ve Aristoteles'e saygı gösterdiklerini ve kendilerini kafir olarak gördükleri Müslüman ve Hıristiyanlardan ayrı tuttuklarını açıklamaktadır.

Tartışmalı bir mektuba göre, 1936'da altı Alevi ileri geleni Fransız sömürgecilere Alevi bölgelerini Suriye'nin geri kalanıyla birleştirmemeleri için ricada bulunmuş ve "Arap Müslümanların kalplerinde Müslüman olmayan her şeye karşı yerleşik olan nefret ve fanatizm ruhunun İslam dini tarafından sürekli olarak beslendiği" konusunda ısrar etmişlerdir. Ancak doçent Stefan Winter'a göre bu mektup sahtedir. Worth'a göre, Alevilerin Şii cemaatinin bir parçası olduğunu ilan eden sonraki fetvalar, Suriye'nin Müslüman çoğunluğunun düşmanlığı karşısında İslami meşruiyet arayışında olan Suriye'nin Alevi Devlet Başkanı Hafız Esad'ın "Suriye'nin himayesine hevesli" Şii din adamları tarafından verilmiştir.

Yaron Friedman Alevilerin kendilerini Müslüman olarak görmediklerini ileri sürmüyor, ancak şunu belirtiyor:

Modern dönem, Alevîlerin tanımında ve Müslüman dünyasında Alevîlere yönelik tutumda muazzam değişikliklere tanık olmuştur. ... Uzun süren izolasyonlarına son vermek için 1920'lerde mezhebin adı Nusayriyye'den Aleviyye'ye değiştirildi. Tarikat liderleri bu adımı atarak sadece Şîʿîlikle değil, genel olarak İslam'la olan bağlarını da ifade etmiş oldular.

Peter Theo Curtis'e göre, Alevi dini Hafız Esad'ın yönetimi altındaki yıllarda bir "Sünnileştirme" sürecinden geçmiştir, böylece Aleviler Şii değil, fiilen Sünni olmuşlardır. Herhangi bir Alevi dini örgütlenmesi ya da "birleşik bir dini konsey oluşumu" veya daha yüksek bir Alevi dini otoritesi gibi, Alevi dini faaliyetlerinin kamuya açık bir şekilde sergilenmesi veya "herhangi bir Alevi dini faaliyetinden bahsedilmesi bile" yasaklandı. Her Alevi köyünde "Sünni tarzı" camiler inşa edildi ve Aleviler Hacca gitmeye teşvik edildi.

İslam içindeki konuma ilişkin görüşler

Sünni Kudüs Baş Müftüsü Haj Amin al-Husseini, Arap milliyetçiliği adına Alevileri Müslüman toplumun bir parçası olarak tanıyan bir fetva yayınlamıştır. Ancak Suriyeli tarihçi İbn Kesir gibi diğer Sünni alimler yazılarında Alevileri gayrimüslim ve müşrik olarak kategorize etmişlerdir; İbn Teymiyye ise fetvalarında Alevi karşıtlığının en şiddetlisi olmuş ve onları Müslümanların düşmanları olan Haçlı ve Moğollara yardım etmekle suçlamıştır. Gazali gibi diğer Sünni alimler de onları gayrimüslim olarak görmüştür. Benjamin Disraeli de Tancred adlı romanında Alevilerin Müslüman olmadığı görüşünü dile getirmiştir.

Tarihsel olarak, Şeyh Tusi gibi Oniki Şii âlimler, sapkın inançlarını kınarken Alevileri Şii Müslümanlar olarak görmemişlerdir. İbn Teymiyye de Alevilerin Müslüman olmadığını söylemiştir.

2016 yılında uluslararası basında çıkan bazı haberlere göre, sayısı belirtilmeyen Alevi toplumu liderleri bir "Alevi Kimlik Reformu Bildirgesi" yayınlamıştır. Bildiri, Aleviliği "İslam içinde" bir akım olarak sunmakta ve Alevi toplumunu On İki İmam Şiiliğine dahil etme girişimlerini reddetmektedir. Belge, Alevi toplumu temsilcilerinin mezhepsel kutuplaşmanın üstesinden gelme ve kendilerini Orta Doğu'da giderek büyüyen Sünni-Şii bölünmesinden uzak tutma çabası olarak yorumlandı.

Matti Moosa'ya göre,

Nusayri dinindeki Hıristiyan unsurlar açıkça görülmektedir. Bunlar arasında teslis kavramı, Noel kutlamaları, Kurban'ın kutsanması, yani İsa'nın havarilerine sunduğu et ve kanın kutsanması ve en önemlisi Kuddas kutlamaları (Ali'nin ilahi niteliklerini ilan eden uzun bir dua ve Adem'den Kilise'nin kurucusu Simon Petrus'a kadar tüm İncil patriklerinin kişileştirilmesi, paradoksal bir şekilde gerçek İslam'ın vücut bulmuş hali olarak görülüyor) yer alıyor.

Barry Rubin, Suriye lideri Hafız Esad ile oğlu ve halefi Beşar Esad'ın Alevi kardeşlerine "ayırt edici yönlerini bir kenara bırakarak (ya da en azından gizleyerek) 'normal Müslümanlar' gibi davranmaları için baskı yaptıklarını" öne sürmüştür. 1970'lerin başında, "çok sayıda 'Alevi' din adamı tarafından imzalanan" ve İmami Şia'nın doktrinlerini Alevi olarak tanımlayan al-'Alawiyyun Shi'atu Ahl al-Bait ("Aleviler Peygamberin Hanedanının Takipçileridir") adlı bir kitapçık yayınlanmıştır. Ayrıca, son zamanlarda Suriye ve Kum'da eğitim değişim programları aracılığıyla Alevilik ve Twelver İslam'ın diğer kollarını birleştirmeye yönelik bir hareket olmuştur.

Four women in traditional dress
Suriye'de Alevi kadınlar, 20. yüzyılın başları

Bazı kaynaklar Esad rejimi altında Alevilerin "Sünnileştirilmesi" konusunu tartışmıştır. Orta Doğu Araştırmaları Merkezi Direktörü Joshua Landis, Hafız Esad'ın "toplumda bir nebze laiklik ve hoşgörünün korunması karşılığında Alevileri 'iyi' (Sünnileştirilmiş olarak okuyun) Müslümanlar haline getirmeye çalıştığını" yazmaktadır. Öte yandan, Esad "Alevileri iki dinli Şiilerden başka bir şey olmadıklarını ilan etmiştir". Landis, "Suriye'de İslami Eğitim" başlıklı makalesinde, Suriye'de (Esad rejimi tarafından kontrol edilen) ders kitaplarında Aleviler, Dürziler, İsmaililer ya da Şii İslam'dan "hiç bahsedilmediğini", İslam'ın yekpare bir din olarak sunulduğunu yazmıştır.

Baasçı Suriye devletinin baş yargıcı Ali Süleyman el-Ahmed şöyle demiştir:

Biz Alevi Müslümanlarız. Kitabımız Kur'an'dır. Peygamberimiz Muhammed'dir. Kâbe bizim kıblemizdir ve dinimiz İslam'dır.

Nüfus

Alevilerin Kuzey Levant'taki dağılımını (2012) gösteren harita.

Suriye

Aleviler geleneksel olarak Suriye'nin Akdeniz kıyısı boyunca uzanan Kıyı Sıradağları'nda yaşamaktadır. Lazkiye ve Tartus bölgenin başlıca şehirleridir. Ayrıca Hama ve Humus çevresindeki ovalarda da yoğunlaşmışlardır. Aleviler Suriye'nin büyük şehirlerinde de yaşamaktadır ve ülke nüfusunun yüzde 11'ini oluşturdukları tahmin edilmektedir

Dört Alevi konfederasyonu vardır - Kalbiyye, Hayyatin, Haddadin ve Matawirah - her biri coğrafi kökenlerine veya Alī Ḥaidar'ın Ḥaidarīya'sı ve Antakya yakınlarındaki Kalāzū köyünden Şeyh Muḥammed ibn Yūnus'un Kalāziyya'sı gibi ana dini liderlerine dayanan kabilelere bölünmüştür. Bu Aleviler Suriye'nin Lazkiye bölgesinde yoğunlaşmış olup kuzeyde Antakya'ya, Türkiye'ye, Humus ve Hama'ya kadar uzanmaktadır.

1953'ten önce Aleviler, Suriye Parlamentosu'nda diğer tüm dini topluluklarla birlikte özel olarak ayrılmış sandalyelere sahipti. Bu tarihten sonra (1960 nüfus sayımı dahil), mezhepçiliği (taifiyye) azaltmak için alt gruplardan bahsedilmeden sadece genel Müslüman ve Hıristiyan kategorileri vardı.