Göçmen

bilgipedi.com.tr sitesinden
Tarafsız Bakış Açısı Bu maddede belli bir devletin bakış açısının ağırlıkta olduğu bir tür sistemik yanlılık sorununun bulunduğu düşünülmektedir.
Maddenin evrenselleştirilmesi ve uygun hâle getirilmesi için lütfen tartışmaya katılınız.
Şablonu maddeden çıkarmadan önce şablonun yardım sayfasını lütfen inceleyiniz. (Ocak 2010‎)
Evrenselleştirme ⓘ
Arjantin'e gelen Avrupalı göçmenler
Kaliforniya'da rehabilitasyon kampına giden göçmenler ve çocukları (Dorothea Lange, Mart 1935)

Göçmen (muhacir), bir ülkeden başka bir ülkeye yerleşmek amacıyla göç eden kişidir. Hukuki olarak göçmen veya göçmenler, en az iki ülkeyi ilgilendirmektedir. Biri bırakılan ülkedir, öteki yerleşilen ülkedir. Bırakılan ülke için göç bir dışa göç (emigration), yerleşilen ülke içinse bir iç göç (immigration) olayıdır. İçe göçene immigrant, dışa göçene emigrant denir.

Göçmenlerin, iki ülke arasında başka ülkeleri dolaşmalarına transmigration denir. Yerleşme niyeti olmadan böyle ülkelerde bulunanlara transit göçmen denilmektedir.

Türk hukukunda Türk Vatandaşlık Kanunu ile İskan Kanunu'nda göçmenler Türk soyundan olanlar ve Türk kültürüne ait olanlar şeklinde iki kategoriye ayrılmaktadır. Kanunlarda tek tek göç, toplu göç, göçebelik, meskun olma, aşiret kavramları geçer. Türk soylu ve Türk kültürüne ait olmayı Bakanlar Kurulu değerlendirir. Balkan göçmenleri buna göre yurda kabul edilmiştir.

İskan Kanunu'na göre Türk kültürüne bağlı olmayanlar, anarşistler, casuslar, göçebe çingeneler, sınır dışı edilmişler göçmen olarak kabul edilmezler. Bu hükümlerle Avrupa Sözleşmesi'ndeki "devletlerin yasalarında cinsiyet, dil, din, renk, etnik ayrımcılık yapamazlar" ilkesi çelişir.

Göçmenliğe kabul edilenlerin bazıları iskanlı göçmen olur ve karşılıksız iskan yardımı alırlar. Yardım istemeden gelenlere serbest göçmen denir. Türkiye'ye gelecek göçmenler bulundukları ülke konsolosluğundan göçmen vizesi alır. Sınırdan içeri girince bulundukları yerdeki en büyük mülki amire kendilerini kayıt ettirirler, göçmen belgesi alırlar, vatandaşlığa girme bildirimini imzalarlar. kanunlara göre göçmen belgesi (muhacir kağıdı) Köyişleri Bakanlığı'nca verilir. Göçmen belgesi, nüfus cüzdanı yerini tutar, 1 yıl geçerlidir. İçişleri Bakanlığı'nın sunumuyla Bakanlar Kurulu kararnamesiyle göçmenlere nüfus cüzdanlarını verir. Ayrıca, mülteci statüsünde ülkeye girenlerin göçmen statüsüne geçmelerine Bakanlar Kurulu karar verir. Geldikleri ülkede askerlik yapmış olan göçmenler askere alınmazlar. Göçmenlere tanınan haklardan biri de, geldikleri yerden getirdikleri eşyanın gümrük vergilerinden muaf olmasıdır.

2016'da net göç oranları: net göç (mavi), net göç (turuncu), sabit (yeşil) ve veri yok (gri)

Göç, insanların yerlisi olmadıkları veya vatandaşlıklarının bulunmadığı bir hedef ülkeye daimi ikamet etmek veya vatandaşlığa kabul edilmek üzere yerleşmek için uluslararası hareketidir. İşe gidip gelenler, turistler ve hedef ülkedeki diğer kısa süreli kalışlar göç veya göçmenlik tanımına girmez; ancak mevsimlik işgücü göçü bazen buna dahil edilir.

Akademik literatür, dünya genelinde göç ve suç arasındaki ilişkiye dair karışık bulgular sunmakta, ancak Amerika Birleşik Devletleri için göçün suç oranı üzerinde ya hiçbir etkisi olmadığını ya da suç oranını azalttığını ortaya koymaktadır. Araştırmalar, menşe ülkenin göçmen asimilasyonunun hızı ve derinliği için önemli olduğunu, ancak hem birinci hem de ikinci nesil göçmenler için genel olarak önemli bir asimilasyon olduğunu göstermektedir.

Araştırmalar, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'da ceza adaleti, iş dünyası, ekonomi, barınma, sağlık hizmetleri, medya ve siyaset alanlarında yabancı kökenli ve azınlık nüfuslara karşı ayrımcılık yapıldığına dair kapsamlı kanıtlar bulmuştur.

Tarih

Dosya:Immigration Schild.jpg
Mali ve Moritanya arasındaki sınıra yakın göçmen tabelası; AB sponsorluğunda

Göç terimi 17. yüzyılda, yeni ortaya çıkan ulus devletler arasındaki savaşa benzemeyen nüfus hareketlerine atıfta bulunarak ortaya atılmıştır.

İnsanlar göçleri sırasında ulusal sınırları geçtiklerinde, varış ülkesinin bakış açısından göçmen veya göçmen (Latince: migrare, 'gezgin') olarak adlandırılırlar. Buna karşılık, ayrıldıkları ülkenin bakış açısından, göçmen veya dışarıya göç eden olarak adlandırılırlar.

İstatistikler

Küresel göçmen nüfusu 1990'dan bu yana artmış ancak dünya nüfusunun yaklaşık %3'ünde sabit kalmıştır.

2015 yılı itibariyle uluslararası göçmenlerin sayısı dünya genelinde 244 milyona ulaşmış olup, bu rakam 2000 yılından bu yana %41'lik bir artışı yansıtmaktadır. Dünyadaki uluslararası göçmenlerin üçte biri sadece 20 ülkede yaşamaktadır. En fazla uluslararası göçmen, dünya toplamının %19'u ile Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşamaktadır. Almanya ve Rusya 12'şer milyon göçmene ev sahipliği yaparak dünya genelinde en çok göçmen barındıran ülkeler sıralamasında ikinci ve üçüncü sırada yer almaktadır. Suudi Arabistan 10 milyon göçmene ev sahipliği yaparken, onu Birleşik Krallık (9 milyon) ve Birleşik Arap Emirlikleri (8 milyon) takip etmektedir.

Dünyanın çoğu yerinde göç, aynı büyük bölge içinde yer alan ülkeler arasında gerçekleşmektedir. 2000 ve 2015 yılları arasında Asya, 26 milyon ile dünyadaki diğer tüm büyük bölgelerden daha fazla uluslararası göçmen eklemiştir. Avrupa ise yaklaşık 20 milyon ile en çok göç alan ikinci bölgedir.

2015 yılında 20 yaşın altındaki uluslararası göçmenlerin sayısı 37 milyona ulaşırken, 177 milyonu 20 ila 64 yaş arasındadır. Afrika'da yaşayan uluslararası göçmenler 29 yaş ortalamasıyla en genç göçmenler olurken, onları Asya (35 yaş) ve Latin Amerika/Karayipler (36 yaş) takip etmiştir; Kuzey Amerika (42 yaş), Avrupa (43 yaş) ve Okyanusya'daki (44 yaş) göçmenler ise daha yaşlıdır.

2015'te ülke başına göçmen ve göçmen işçi sayısı

Tüm uluslararası göçmenlerin neredeyse yarısı (%43) Asya kökenlidir ve Avrupa ikinci en fazla sayıda göçmenin (%25) doğum yeridir, onu Latin Amerika (%15) takip etmektedir. Hindistan dünyadaki en büyük diasporaya sahiptir (16 milyon kişi), onu Meksika (12 milyon) ve Rusya (11 milyon) takip etmektedir.

2012 anketi

Gallup tarafından 2012'de yapılan bir anket, fırsat verilmesi halinde 640 milyon yetişkinin başka bir ülkeye göç edeceğini, bu göçmen adaylarının %23'ünün gelecekte ikamet etmek istedikleri ülke olarak ABD'yi, 45 milyon kişiyi temsil eden katılımcıların %7'sinin ise Birleşik Krallık'ı seçeceğini ortaya koymuştur. Kanada, Fransa, Suudi Arabistan, Avustralya, Almanya, İspanya, İtalya ve Birleşik Arap Emirlikleri, gidilmek istenen ilk on ülkenin geri kalanını oluşturmaktadır.

Göçün itici ve çekici faktörleri

Prag'daki en büyük Vietnam pazarı, "Küçük Hanoi" olarak da bilinir. 2009 yılında Çek Cumhuriyeti'nde yaklaşık 70.000 Vietnamlı bulunmaktaydı.
Londra, göçün bir sonucu olarak çok etnikli hale gelmiştir. Londra'da 2008 yılında Siyah Britanyalı ve Asyalı Britanyalı çocuklar, devlet okullarında beyaz Britanyalı çocuklardan yaklaşık 3'e 2 oranında daha fazlaydı.

Bir göç teorisi, itici ve çekici faktörler arasında ayrım yaparak, insanların belirli ülkelerden veya belirli ülkelere göç etmelerindeki ekonomik, siyasi ve sosyal etkilere atıfta bulunur. Göçmenler eski vatandaşı oldukları ya da mutat olarak ikamet ettikleri ülkeleri, kaynaklara yerel erişim eksikliği, ekonomik refah arzusu, ücretli iş bulmak ya da çalışmak, yaşam standartlarını iyileştirmek, aile birleşimi, emeklilik, iklim ya da çevre kaynaklı göç, sürgün, önyargı, çatışma ya da doğal afetten kaçış ya da sadece kişinin yaşam kalitesini değiştirme isteği gibi çeşitli nedenlerle terk etmeye motive olurlar. İşe gidip gelenler, turistler ve hedef ülkedeki diğer kısa süreli kalışlar göç veya göçmenlik tanımına girmez; ancak mevsimlik işgücü göçü bazen buna dahil edilir.

İtici faktörler (veya belirleyici faktörler) öncelikle kişinin menşe ülkesini (gönüllü veya gönülsüz olarak) terk etme nedenine atıfta bulunurken, çekici faktörler (veya cazibe faktörleri) kişinin belirli bir ülkeye göç etmesinin ardındaki motivasyonlara veya bu yöndeki teşviklere atıfta bulunur.

Ekonomik göç durumunda (genellikle işgücü göçü), ücret oranlarındaki farklılıklar yaygındır. Eğer yeni ülkedeki ücretlerin değeri kişinin kendi ülkesindeki ücretlerin değerini aşıyorsa, maliyetler çok yüksek olmadığı sürece kişi göç etmeyi tercih edebilir. Özellikle 19. yüzyılda ABD'nin ekonomik büyümesi göçmen akışını artırmış ve nüfusun yaklaşık %15'i yabancı doğumlu olmuş, böylece işgücünün önemli bir kısmını oluşturmuştur.

Ulaşım teknolojisi geliştikçe, 18. yüzyıl ile 20. yüzyılın başları arasında seyahat süresi ve maliyetleri önemli ölçüde azalmıştır. Atlantik'i geçmek 18. yüzyılda 5 haftayı bulurken, 20. yüzyıla gelindiğinde sadece 8 gün sürüyordu. Fırsat maliyeti daha düşük olduğunda, göç oranları da daha yüksek olma eğilimindedir. Yoksulluktan kaçış (kişisel veya geride kalan akrabalar için) geleneksel bir itici faktördür ve işlerin mevcudiyeti de ilgili çekme faktörüdür. Doğal afetler yoksulluk kaynaklı göç akımlarını güçlendirebilir. Araştırmalar, orta gelirli ülkeler için daha yüksek sıcaklıkların kentsel alanlara ve diğer ülkelere göç oranlarını artırdığını göstermektedir. Düşük gelirli ülkelerde ise daha yüksek sıcaklıklar göçü azaltmaktadır.

Göç ve göçmenlik bazen bir iş sözleşmesinde zorunludur: dini misyonerler ve ulusötesi şirketlerin, uluslararası sivil toplum kuruluşlarının ve diplomatik hizmetlerin çalışanları, tanım gereği "denizaşırı" çalışmayı beklemektedir. Bu kişiler genellikle "gurbetçi" olarak adlandırılır ve istihdam koşulları genellikle ev sahibi ülkede (benzer işler için) uygulanan koşullara eşit veya daha iyidir.

Ekonomik olmayan itici faktörler arasında zulüm (dini veya başka türlü), sık istismar, zorbalık, baskı, etnik temizlik, soykırım, savaş sırasında sivillere yönelik riskler ve sosyal marjinalleşme yer almaktadır. Siyasi nedenler geleneksel olarak mülteci akımlarını motive eder; örneğin insanlar diktatörlükten kaçmak için göç edebilir.

Bazı göçler ise aile birleşimi veya ulusötesi evlilik (özellikle cinsiyet dengesizliği durumunda) gibi kişisel nedenlerle, bir ilişkiye dayalı olarak (örneğin aile veya eşle birlikte olmak için) gerçekleşmektedir. Son zamanlarda yapılan araştırmalar, göç etme fikrinin sahiplenilmesinde cinsiyet, yaş ve kültürler arası farklılıklar olduğunu ortaya koymuştur. Bazı durumlarda, bireyler vatanseverlik duygularını transfer etmek amacıyla yeni bir ülkeye göç etmek isteyebilir. Ceza adaletinden kaçınma (örneğin tutuklanmaktan kaçınma) kişisel bir motivasyondur. Bu tür göç ve göçmenlik, eğer suç uluslararası alanda tanınıyorsa, normalde yasal değildir, ancak suçlular kimliklerini gizleyebilir veya tespit edilmekten kaçmak için başka boşluklar bulabilirler. Örneğin, savaş suçlularının kendilerini savaş ya da çatışma mağduru olarak gizledikleri ve daha sonra farklı bir ülkeye sığınma talebinde bulundukları rapor edilmiştir.

Göçün önündeki engeller sadece yasal ya da siyasi değildir; göçün önündeki doğal ve sosyal engeller de çok güçlü olabilir. Göçmenler ülkelerini terk ederken aileleri, arkadaşları, destek ağları ve kültürleri gibi aşina oldukları her şeyi de terk ederler. Ayrıca varlıklarını tasfiye etmeleri gerekir ve taşınma masraflarına katlanırlar. Yeni bir ülkeye vardıklarında, iş bulma, nerede yaşayacakları, yeni yasalar, yeni kültürel normlar, dil veya aksan sorunları, olası ırkçılık ve kendilerine ve ailelerine yönelik diğer dışlayıcı davranışlar gibi birçok belirsizlikle karşı karşıya kalırlar.

Avrupa'daki Demir Perde göçü engellemek için tasarlanmıştı. "Savaş sonrası Avrupa tarihinin ironilerinden biri de, komünist rejimler altında yaşayan Avrupalılar için Batı'nın uzun süredir talep ettiği seyahat özgürlüğünün 1989/90 yıllarında nihayet tanınmasının ardından, çok kısa bir süre sonra bizzat Batı tarafından seyahatin çok daha zor hale getirilmesi ve Demir Perde'nin yerine yeni bariyerlerin dikilmesidir." -Anita Böcker

Göç politikaları, özellikle Batı Avrupa'da İslam'ın yeni bir büyük din olarak var olmasıyla birlikte, ulusal güvenlik ve terörizm gibi diğer konularla giderek daha fazla ilişkilendirilir hale gelmiştir. Güvenlik kaygıları olanlar, Batı Avrupa'daki Müslümanların göçünden kaynaklanan değer çatışmalarına örnek olarak 2005 Fransız ayaklanmalarını göstermekte ve Jyllands-Posten Muhammed karikatürleri tartışmasına işaret etmektedir. Tüm bu çağrışımlar nedeniyle göç, birçok Avrupa ülkesinde duygusal bir siyasi mesele haline gelmiştir.

Araştırmalar, bazı özel çıkar gruplarının kendi grupları için daha az, diğer gruplar için daha fazla göç için lobi yaptıklarını, çünkü artan işgücü rekabeti gibi göçün etkilerini kendi gruplarını etkilediğinde zararlı, diğer grupları etkilediğinde yararlı olarak gördüklerini ileri sürmektedir. 2010 yılında Avrupa'da yapılan bir araştırmaya göre "göçmenlerin halihazırda ülkede bulunan çalışanlarla rekabet edeceği düşünüldüğünde işverenlerin çalışanlara kıyasla göç yanlısı olma ihtimali daha yüksektir. Ya da göçmenlerin çalışanlardan ziyade işverenlerle rekabet edeceği düşünüldüğünde, işverenlerin çalışanlardan daha fazla göç karşıtı olma ihtimali vardır." ABD temsilcilerinin göç politikası konusundaki oylarını inceleyen 2011 tarihli bir çalışma, "daha vasıflı işgücünün bol olduğu bölgelerden gelen temsilcilerin vasıfsızlara yönelik açık bir göç politikasını destekleme olasılığının daha yüksek olduğunu, buna karşın daha vasıfsız işgücünün bol olduğu bölgelerden gelen temsilciler için bunun tam tersinin geçerli olduğunu" ortaya koymaktadır.

Buna katkıda bulunan bir diğer faktör de daha önceki göçmenlerin lobi faaliyetleri olabilir. Göçmenler için daha müsamahakar kuralların yanı sıra sadece İrlandalılar için özel düzenlemeler için lobi yapan ABD İrlanda Göç Reformu Lobisi Başkanı, "İrlanda Lobisi'nin elde edebileceği her türlü özel düzenleme için bastıracağını -'ülkedeki diğer tüm etnik gruplar gibi'" ifade etmiştir.

Ekonomik göçmen

2007'de Hint-Bangladeş bariyeri. Hindistan, yasadışı göçü önlemek için Bangladeş ile olan 4.000 kilometrelik sınır boyunca bir ayırma bariyeri inşa ediyor.

Ekonomik göçmen terimi, bir bölgeden başka bir bölgeye iş bulmak, yaşam kalitesini arttırmak ve kaynaklara erişim sağlamak amacıyla seyahat eden kişileri ifade etmektedir. Ekonomik göçmen, zulümden kaçan bir mülteciden farklıdır.

Birçok ülke, geçerli bir çalışma vizesi olmadan bir kişinin iş bulmak amacıyla ülkeye girişini yasaklayan göçmenlik ve vize kısıtlamalarına sahiptir. Bir Devletin göçmenlik yasalarının ihlali olarak, ekonomik göçmen olduğu beyan edilen bir kişinin ülkeye girişi reddedilebilir.

Dünya Bankası 2009 yılında işçi dövizlerinin toplam 420 milyar dolar olduğunu ve bunun 317 milyar dolarının gelişmekte olan ülkelere gittiğini tahmin etmektedir.

Yasalar ve etik

Güney Afrika'da göçmen karşıtı şiddet olaylarının ardından bir mülteci kampında kurulan BMMYK çadırları, 2008
Entry stamp
Exit stamp
Yeni Delhi havaalanında Hindistan göçmenlik yetkilileri tarafından bir Almanya vatandaşına verilen giriş (üstte) ve çıkış (altta) pasaport damgaları.

Göçmenlere ev sahibi ülkelerde hem hükümetler, hem işverenler hem de asıl nüfus tarafından yapılan muamele sürekli tartışma ve eleştiri konusu olup, göçmenlerin insan haklarının ihlali süregelen bir krizdir. Birleşmiş Milletler Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunması Sözleşmesi, çoğu ucuz işgücü ihracatçısı olan 48 devlet tarafından onaylanmıştır. Batı Avrupa, Kuzey Amerika, Pasifik Asya, Avustralya ve Körfez Ülkeleri de dahil olmak üzere başlıca göçmen alan ülkeler ve bölgeler, uluslararası göçmen işçilerin çoğuna ev sahipliği yapmalarına rağmen sözleşmeyi onaylamamıştır. Seyahat özgürlüğü, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (1948) ve Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (1966) gibi birçok belgede medeni bir hak olarak tanınmış olsa da, bu özgürlük yalnızca ulusal sınırlar içinde hareket ve kişinin kendi ülkesine geri dönebilmesi için geçerlidir.

Bazı göç savunucuları, hem ülke içinde hem de ülkeler arasında hareket özgürlüğünün temel bir insan hakkı olduğunu ve ulus-devletlere özgü kısıtlayıcı göç politikalarının bu insan hakkını ihlal ettiğini savunmaktadır. Bu tür argümanlar anarşizm ve liberteryanizm gibi ideolojiler arasında yaygındır. Filozof ve açık sınırlar aktivisti Jacob Appel'in yazdığı gibi, "sırf ulusal bir sınırın karşı tarafında doğdukları için insanlara farklı muamele etmek, herhangi bir ana akım felsefi, dini veya etik teori altında haklı gösterilmesi zordur."

Göçmenliğe izin verildiği durumlarda, bu genellikle seçici olmaktadır. 2003 yılı itibariyle, aile birleşimi her yıl ABD'ye yapılan yasal göçün yaklaşık üçte ikisini oluşturmaktadır. Beyaz Avustralya politikası gibi etnik seçicilik genellikle ortadan kalkmıştır, ancak öncelik genellikle eğitimli, vasıflı ve varlıklı kişilere verilmektedir. Düşük gelirli ülkelerdeki yoksul kitleler de dahil olmak üzere daha az ayrıcalıklı bireyler, zengin devletlerin sunduğu yasal ve korumalı göç fırsatlarından yararlanamamaktadır. Bu eşitsizlik, fırsat eşitliği ilkesiyle çeliştiği gerekçesiyle de eleştirilmektedir. Vasıfsızlara kapının kapalı olması ve aynı zamanda birçok gelişmiş ülkenin vasıfsız işgücüne büyük bir talep duyması, yasadışı göçte önemli bir faktördür. Özellikle vasıfsız göçmenleri dezavantajlı duruma düşürürken onların emeğini sömüren bu politikanın çelişkili doğası etik gerekçelerle de eleştirilmektedir.

Hedeflenen bireylere seçici olarak hareket özgürlüğü tanıyan göç politikalarının ev sahibi ülke için net bir ekonomik kazanç sağlaması amaçlanmaktadır. Aynı zamanda, eğitimli azınlığın kaybı - "beyin göçü"- yoluyla yoksul bir donör ülke için net kayıp anlamına da gelebilir. Bu durum, bireyin ilk etapta göç etmesi için motivasyon sağlayan yaşam standartlarındaki küresel eşitsizliği daha da kötüleştirebilir. Nitelikli işgücü için rekabetin bir örneği, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelerden sağlık çalışanlarını aktif olarak işe almasıdır. Bununla birlikte, göç fırsatları gelişmekte olan ülkelerde eğitime daha fazla yatırım yapılmasına yol açtığından, göçün bir "beyin kazancı" da olabilir. Genel olarak, araştırmalar göçün hem göç alan hem de göç veren ülkeler için faydalı olduğunu göstermektedir.

Ekonomik etkiler

Önde gelen ekonomistler arasında yapılan bir anket, yüksek vasıflı göçün ortalama bir Amerikalıyı daha iyi duruma getirdiği görüşünün arkasında bir fikir birliği olduğunu göstermektedir. Aynı ekonomistler arasında yapılan bir anket, düşük vasıflı göçün ortalama bir Amerikalıyı daha iyi duruma getirdiği ve düşük vasıflı birçok Amerikalı işçiyi, başkaları tarafından telafi edilmedikleri sürece, önemli ölçüde daha kötü duruma düşürdüğü görüşünün desteklendiğini göstermektedir. Avrupalı ekonomistler arasında yapılan bir anket, insanların Avrupa sınırları içinde yaşamak ve çalışmak üzere serbest dolaşımının ortalama bir Avrupalıyı daha iyi bir duruma getirdiği konusunda fikir birliği olduğunu ve düşük vasıflı Avrupalıları daha kötü duruma düşürmediği görüşünün arkasında güçlü bir destek olduğunu göstermektedir. David Card, Christian Dustmann ve Ian Preston'a göre, "göçün ekonomik etkilerine ilişkin mevcut çalışmaların çoğu, bu etkilerin küçük olduğunu ve ortalama olarak yerli nüfusa fayda sağladığını göstermektedir" . Örn B Bodvarsson ve Hendrik Van den Berg, mevcut literatürü inceledikleri bir araştırmada şöyle yazmaktadır: "Tüm araştırmalardan elde edilen kanıtların karşılaştırılması... çok az istisna dışında, kamuoyunun pek çok üyesi tarafından benimsenen, özellikle de göçün hedef ülkedeki yerli işçiler üzerinde olumsuz bir etkisi olduğu görüşüne güçlü bir istatistiksel destek olmadığını açıkça ortaya koymaktadır."

Genel ekonomik refah

Ortalama bir yerli üzerindeki etki küçük ve olumlu olma eğilimindeyken, çalışmalar düşük vasıflı yerliler için daha karışık sonuçlar göstermektedir, ancak etkiler ister olumlu ister olumsuz olsun, her iki durumda da küçük olma eğilimindedir. Araştırmalar, kısmen göçmenlerin daha düşük İngilizce dil becerisi ve eğitim düzeyi gibi ortalama özelliklerdeki farklılıklar nedeniyle, göçmenlerin ABD doğumlu işçilere kıyasla riskli işlerde çalışma olasılığının daha yüksek olduğunu göstermektedir. 2017 yılında mevcut ekonomi literatüründe yapılan bir araştırmaya göre, yüksek vasıflı göçmenler üzerine yapılan çalışmalar "nadiren olumsuz ücret ve istihdam sonuçları bulmaktadır ve daha uzun zaman ufukları daha büyük kazançlar gösterme eğilimindedir".

Belirli bir meslekte göçmenlerden kaynaklanan rekabet, o meslekteki eksik istihdamı artırabilir, ancak diğer yerlilerin ücretlerini artırabilir; örneğin Science dergisinde 2017 yılında yapılan bir çalışmada, "1990'ların başından bu yana yabancı doğumlu bilgisayar bilimcilerinin akını... ABD bilişim sektörünün büyüklüğünü artırdı... daha düşük fiyatlar ve daha verimli ürünler yoluyla tüketicilere fayda sağladı... genel işçi gelirlerini %0,2 ila %0,3 oranında artırdı, ancak ABD'li bilgisayar bilimcilerinin ücretlerini %2,6 ila %5,1 oranında düşürdü." 2019 yılında yapılan bir çalışma, STEM mesleklerindeki yabancı üniversite çalışanlarının, STEM mesleklerindeki yerli üniversite çalışanlarının yerini almadığını, bunun yerine ikinci grubun ücretleri üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu ortaya koymuştur. 2021 yılında yapılan bir çalışma da benzer şekilde İsviçre'ye gelen yüksek eğitimli göçmenlerin, yüksek eğitimli İsviçre yerlilerinin ücretlerinin artmasına neden olduğunu ortaya koymuştur. 2019 yılında yapılan bir çalışma, daha fazla göçün firmaların daha az off-shoring yapmasına yol açtığını ortaya koymuştur.

Araştırmalar ayrıca çeşitlilik ve göçün üretkenlik ve ekonomik refah üzerinde net olumlu bir etkisi olduğunu göstermektedir. Göç, offshoring'deki azalmalarla da ilişkilendirilmiştir. Bir çalışma, Kitlesel Göç Çağı'nın (1850-1920) kısa vadede "daha yüksek gelir, daha yüksek üretkenlik, daha fazla yenilik ve daha fazla sanayileşmeye" ve uzun vadede Amerika Birleşik Devletleri için "daha yüksek gelir, daha az yoksulluk, daha az işsizlik, daha yüksek kentleşme oranları ve daha fazla eğitim kazanımına" katkıda bulunduğunu ortaya koymuştur. Araştırmalar ayrıca Kitlesel Göç Çağı sırasında Latin Amerika'ya yapılan göçün uzun vadede ekonomik kalkınma üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu göstermektedir.

Araştırmalar, göçün önündeki engellerin kaldırılmasının dünya GSYH'si üzerinde %67 ile 147,3 arasında değişen oranlarda derin etkiler yaratacağını göstermektedir. Araştırmalar ayrıca göçün daha fazla mal ve hizmet ticaretine yol açtığını ve göç veren ve alan ülkeler arasındaki finansal akışları arttırdığını ortaya koymaktadır. Amerika Birleşik Devletleri'ne yapılan tarihsel göçlere ilişkin 130 yıllık verileri kullanan bir çalışma, "belirli bir yabancı ülkeden gelen yerleşiklerin sayısının ortalamaya göre iki katına çıkmasının, en az bir yerel firmanın o ülkeye yatırım yapma olasılığını yüzde 4,2 puan artırdığını ve o ülkeden gelen DYY'nin yerel alıcılarındaki çalışan sayısını %31 artırdığını" ortaya koymaktadır. Bu etkilerin boyutu, yerel nüfusun etnik çeşitliliği, menşe ülkeye olan coğrafi uzaklık ve menşe ülkenin etnik-dilsel bölünmüşlüğü ile artmaktadır." 2017 yılında yapılan bir çalışma, "göçmenlerin genetik çeşitliliğinin, [Kitlesel Göç Çağı'nda] ABD'deki ilçelerin ekonomik kalkınma ölçütleriyle önemli ölçüde pozitif ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca göçmenlerin 1870 yılındaki genetik çeşitliliği ile ABD ilçelerinin ortalama gelirinin eş zamanlı ölçümleri arasında da önemli bir pozitif ilişki vardır."

Bazı araştırmalar, göçün otomasyonun yerli işgücü sonuçları üzerindeki bazı olumsuz etkilerini telafi edebileceğini öne sürmektedir. Göçmenler genel talebi artırarak yerlileri düşük vasıflı el işçiliğinden daha iyi ücretli mesleklere itebilir. American Economic Review'da 2018 yılında yapılan bir çalışma, Bracero programının (yaklaşık yarım milyon Meksikalı işçinin Amerika Birleşik Devletleri'nde mevsimlik tarım işçiliği yapmasına izin veren) Amerikan doğumlu tarım işçilerinin işgücü piyasası sonuçları üzerinde herhangi bir olumsuz etkisi olmadığını ortaya koymuştur. Ekonomi tarihçileri tarafından 2019 yılında yapılan bir çalışma, 1920'lerde uygulanan göç kısıtlamalarının ABD doğumlu işçilerin kazançları üzerinde olumsuz bir etkisi olduğunu ortaya koymuştur.

Güney Danimarka Üniversitesi ve Kopenhag Üniversitesi ekonomistleri tarafından 2016 yılında yapılan bir çalışma, ABD'de 1924 yılında yürürlüğe giren göç kısıtlamalarının ekonomiye zarar verdiğini ortaya koymuştur.

Eşitsizlik

Genel olarak göçün, yerel ücret eşitsizliğindeki artışta nispeten küçük bir paya sahip olduğu bulunmuştur, ancak düşük vasıflı göç, yerel nüfusta daha büyük gelir eşitsizliği ile ilişkilendirilmiştir. Zengin ülkelerde düşük vasıflı göçe daha fazla açıklık küresel gelir eşitsizliğini büyük ölçüde azaltacaktır.

Mali etkiler

Göçün ekonomik etkileri üzerine 2011 yılında yapılan bir literatür taramasında, göçmenlerin net mali etkisinin çalışmalar arasında farklılık gösterdiği, ancak en güvenilir analizlerin tipik olarak ortalama küçük ve olumlu mali etkiler bulduğu tespit edilmiştir. Yazarlara göre, "bir göçmenin yaşamı boyunca net sosyal etkisi önemli ölçüde ve tahmin edilebilir şekillerde göçmenin geliş yaşına, eğitimine, göç nedenine ve benzerlerine bağlıdır". Kongre Bütçe Ofisi tarafından 2007 yılında yapılan bir literatür taramasına göre, "Son yirmi yılda, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki göçün mali etkisini tahmin etmeye yönelik çabaların çoğu, toplamda ve uzun vadede, hem yasal hem de izinsiz göçmenler tarafından üretilen her tür vergi gelirinin, kullandıkları hizmetlerin maliyetini aştığı sonucuna varmıştır."

2018 yılında yapılan bir çalışma, 1985-2015 yılları arasında Batı Avrupa'ya sığınmacı girişinin net pozitif mali etkisi olduğunu ortaya koymuştur. Araştırmalar, AB göçmenlerinin Danimarka ve Birleşik Krallık'a net pozitif mali katkı sağladığını göstermiştir. 2017 yılında yapılan bir çalışma, Birleşik Krallık'a gelen Romanyalı ve Bulgar göçmenlerin 2014 yılında sosyal yardım alma izni kazanmalarının, göçmenlerin sosyal yardımları kullanmaları üzerinde fark edilebilir bir etkisi olmadığını ortaya koymuştur. Bir grup Fransız ekonomist tarafından hazırlanan bir çalışma, 1980-2015 döneminde "uluslararası göçün OECD ülkelerinin ekonomik ve mali performansı üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu" ortaya koymuştur.

Mültecilerin etkisi

Önde gelen ekonomistlerle 2017 yılında yapılan bir ankete göre ekonomistlerin %34'ü "2015 yazında başlayan Almanya'ya mülteci akını, takip eden on yıl boyunca Alman vatandaşları için net ekonomik faydalar sağlayacaktır" ifadesine katılırken, %38'i kararsız kalmış, %6'sı ise katılmamıştır. Mültecilerin yerli halkın refahı üzerindeki etkilerine ilişkin çalışmalar yetersiz olmakla birlikte, mevcut literatür karışık sonuçlar (yerli halkın refahı üzerinde negatif, pozitif ve önemli bir etkisi olmayan) göstermektedir. Ekonomist Michael Clemens'e göre, "ekonomistler geçmişteki mülteci ve göçmen akınlarını incelediklerinde, işgücü piyasası etkilerinin çeşitli olmakla birlikte çok sınırlı olduğunu ve aslında olumlu olabileceğini tespit etmişlerdir." Economic Journal'da 2018 yılında yapılan bir çalışma, Vietnamlı mültecilerin Amerika'nın ihracatını olumlu yönde etkilediğini, Vietnam'a yapılan ihracatın en çok Vietnamlı nüfusun yoğun olduğu ABD eyaletlerinde arttığını ortaya koymuştur. Science Advances dergisinde 2018 yılında yapılan bir çalışma, 1985-2015 döneminde Batı Avrupa'ya gelen sığınmacıların makroekonomik ve mali açıdan olumlu bir etki yarattığını ortaya koymuştur. 2019 yılında yapılan bir çalışma, 1,3 milyon Suriyeli mültecinin Ürdün'e (toplam nüfus: 6,6 milyon) kitlesel akınının yerli Ürdünlülerin işgücü piyasası sonuçlarına zarar vermediğini ortaya koymuştur. 2020 yılında yapılan bir çalışma, Türkiye'ye gelen Suriyeli mültecilerin Türk firmalarının verimliliğini artırdığını ortaya koymuştur.

Evans ve Fitzgerald'ın 2017 tarihli bir makalesi, ABD'ye gelen mültecilerin "ABD'deki ilk 20 yıllarında aldıkları yardımlardan 21.000 dolar daha fazla vergi ödediklerini" ortaya koymuştur. Trump yönetimindeki Sağlık ve İnsani Hizmetler Bakanlığı tarafından yapılan ve kamuoyuna gösterilmeyen bir iç çalışma, ABD'ye gelen mültecilerin devlete maliyetinden 63 milyar dolar daha fazla devlet geliri getirdiğini ortaya koymuştur. Kaliforniya Üniversitesi, Davis'ten çalışma ekonomisti Giovanni Peri'ye göre mevcut literatür, Amerikan işgücü piyasasının bir yıl içinde 100.000 Suriyeli mülteciyi kolayca absorbe edememesi için hiçbir ekonomik neden olmadığını gösteriyor. Mültecilerin 1980-2010 döneminde Amerikan işgücü piyasası üzerindeki uzun vadeli etkilerini inceleyen 2017 tarihli bir makale, "mültecilerin ABD işgücü piyasası üzerinde uzun vadede olumsuz bir etkisi olmadığını" ortaya koymuştur.

Mülteciler, kısmen iltica prosedürü sırasında insan sermayesi ve kimlik bilgilerinin kaybedilmesi ve değer kaybetmesi nedeniyle, ev sahibi ülkelerin işgücü piyasalarına işgücü göçmenlerinden daha yavaş entegre olmaktadır. Mülteciler, yerlilerle aynı becerilere ve dil yeterliliklerine sahip olsalar bile, ekonomik açıdan yerlilerden daha kötü durumda olma eğilimindedirler. Örneğin, 2013 yılında Batı Almanya'da İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Doğu Avrupa'dan göç ettirilen Almanlar üzerine yapılan bir araştırma, zorunlu Alman göçmenlerin on yıllar sonra ekonomik olarak yerli Batı Alman meslektaşlarından çok daha kötü durumda olduklarını göstermiştir. İkinci nesil zorunlu Alman göçmenler de ekonomik açıdan yerli meslektaşlarından daha kötü durumdaydı. Amerika Birleşik Devletleri'ne gelen mülteciler üzerine yapılan bir araştırma, "14 yaşından önce ABD'ye giren mültecilerin liseden mezun olduklarını ve üniversiteye yerlilerle aynı oranda girdiklerini" ortaya koymuştur. Daha büyük yaşlarda ABD'ye giriş yapan mülteciler ise daha düşük bir başarı oranına sahiptir; aradaki farkın büyük bir kısmı dil engelinden ve bu gruptaki mültecilerin çoğunun ABD'ye bir ebeveyn eşliğinde gelmemesinden kaynaklanmaktadır." ABD'ye 18-45 yaşları arasında giriş yapan mülteciler, "yerlilere kıyasla çok daha düşük eğitim seviyelerine ve daha zayıf dil becerilerine sahiptir ve başlangıçta düşük istihdam, yüksek sosyal yardım kullanımı ve düşük kazanç ile sonuçlar kötüdür." Ancak çalışmanın yazarları "mülteciler yaşlandıkça sonuçların önemli ölçüde iyileştiğini" ortaya koyuyor.

2017 yılında yapılan bir çalışma, 1970'lerin ortalarında Mozambik ve Angola'dan Portekiz'e dönen 0,5 milyon Portekizlinin işgücü verimliliğini ve ücretleri düşürdüğünü ortaya koymuştur. 2018 tarihli bir çalışma, Yunanistan'da 1919-1922 Türk-Yunan Savaşı'ndan sonra Rum Ortodoks mültecilerin daha büyük bir kısmını kabul eden bölgelerin "bugün daha yüksek kazançlara, daha yüksek hane halkı servetine, daha yüksek eğitim seviyesine ve daha büyük finans ve imalat sektörlerine sahip olduğunu" ortaya koymuştur.

Belgesiz göçmenlerin etkisi

Belgesiz göçmenlerin ekonomik etkileri üzerine yapılan araştırmalar yetersiz olmakla birlikte, mevcut çalışmalar etkilerin yerli nüfus ve kamu kasası için olumlu olduğunu göstermektedir. 2015 yılında yapılan bir araştırmaya göre "sınır dışı edilme oranlarının artması ve sınır kontrollerinin sıkılaştırılması düşük vasıflı işgücü piyasalarını zayıflatarak yerli düşük vasıflı işçilerin işsizliğini arttırmaktadır. Bunun yerine yasallaştırma, düşük vasıflı yerlilerin işsizlik oranını düşürmekte ve yerli başına düşen geliri arttırmaktadır." Araştırmalar, belgesiz göçmenlerin yasallaştırılmasının ABD ekonomisini canlandıracağını göstermektedir; 2013 yılında yapılan bir araştırma, belgesiz göçmenlere yasal statü verilmesinin gelirlerini dörtte bir oranında artıracağını (ABD GSYH'sini on yıllık bir süre içinde yaklaşık 1,4 trilyon dolar artıracağını) ve 2016 yılında yapılan bir araştırma, "yasallaştırmanın yetkisiz nüfusun ekonomik katkısını yaklaşık %20 artırarak özel sektör GSYH'sinin %3,6'sına çıkaracağını" ortaya koymuştur. 2018 tarihli bir Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu makalesi, Amerika Birleşik Devletleri'ne gelen belgesiz göçmenlerin "ABD firmaları için yerlilere kıyasla daha fazla artı ürettiğini, dolayısıyla girişlerinin kısıtlanmasının istihdam yaratma ve dolayısıyla yerli işgücü piyasaları üzerinde baskılayıcı bir etkisi olduğunu" ortaya koymuştur.

ABD'de Göçmenlik Reformu ve Kontrol Yasası, yasadışı yabancıları ortadan kaldırmaya yardımcı olmak için kabul edildi. Bunu yasal statü tanıyarak ya da kaçak göçmenleri bilerek çalıştıran işverenlere karşı cezalar uygulayarak yapmaya çalışıyorlardı. Ancak IRCA, hedeflerin gerçekleştirilmesinde sorun yaratan gerçekliği ya da fiyatı ele almadı.

Kamu Ekonomisi Dergisi'nde 2017 yılında yapılan bir çalışma, daha yoğun göçmenlik uygulamalarının, belgesiz göçmen ebeveynlere sahip ABD doğumlu çocukların yoksulluk içinde yaşama olasılığını artırdığını ortaya koymuştur.

İspanyol ekonomistler tarafından yapılan bir çalışma, İspanya'daki belgesiz göçmen nüfusun yasallaştırılmasıyla birlikte, mali gelirlerin yeni yasallaştırılan göçmen başına yaklaşık 4.189 Avro arttığını ortaya koymuştur. Çalışma, yeni yasallaşan göçmenlerin ücretlerinin yasallaşmadan sonra arttığını, bazı düşük vasıflı yerlilerin işgücü piyasası sonuçlarının daha kötü olduğunu ve yüksek vasıflı yerlilerin işgücü piyasası sonuçlarının iyileştiğini ortaya koymuştur.

2018 yılında yapılan bir çalışma, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki bölgelerde belgesiz göçmenlerin yakalanmasının Amerikan yerlileri için işgücü piyasası sonuçlarını iyileştirdiğine dair hiçbir kanıt bulamamıştır. 2020 yılında yapılan bir çalışma, ABD'de göçmenlik uygulamalarının ABD süt ürünleri endüstrisinde üretimin düşmesine yol açtığını ve süt ürünleri işletmecilerinin göçmenlik uygulamalarına (yeni işgücü istihdam etmek yerine) operasyonlarını otomatikleştirerek yanıt verdiklerini ortaya koymuştur.

American Economic Journal'da 2021 yılında yapılan bir çalışma, belgesiz göçmenlerin Amerikan yerlilerinin istihdamı ve ücretleri üzerinde faydalı etkileri olduğunu ortaya koymuştur. Daha katı göçmenlik uygulamaları ise Amerikan yerlilerinin istihdamını ve ücretlerini olumsuz etkilemiştir.

Göçmen gönderen ülkeler üzerindeki etki

Araştırmalar göçün hem göç alan hem de göç veren ülkeler için faydalı olduğunu göstermektedir. Bir çalışmaya göre, her iki tür ülkede de refah artmaktadır: "Gözlemlenen göç seviyelerinin refah üzerindeki etkisi, başlıca göç alan ülkeler için yaklaşık %5 ila %10 ve büyük miktarda işçi dövizlerinin geldiği ülkelerde yaklaşık %10 gibi önemli bir orandadır". Branko Milanović'e göre, ikamet edilen ülke küresel gelir eşitsizliğinin açık ara en önemli belirleyicisidir ve bu da işgücü engellerinin azaltılmasının küresel gelir eşitsizliğini önemli ölçüde azaltacağını göstermektedir. Amerika Birleşik Devletleri ve 42 gelişmekte olan ülkedeki eşdeğer işçiler üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, "gelişmekte olan bir ülkede doğmuş ve eğitim görmüş, erkek, vasıfsız (9 yıllık eğitim), 35 yaşında, kentli bir kayıtlı sektör işçisi için medyan ücret farkı, satın alma gücü paritesine göre yılda 15.400 P$'dır". Göçle ilgili mevcut literatürün 2014 yılında yapılan bir incelemesi, yüzde 10'luk bir göçmen arzı şokunun göç veren ülkedeki ücretleri yüzde 2-5,5 oranında artıracağını ortaya koymaktadır.

Küresel yoksulluk üzerindeki etkisi

Ekonomistler Michael Clemens ve Lant Pritchett'e göre, "insanların düşük verimli yerlerden yüksek verimli yerlere taşınmasına izin vermek, yoksulluğun azaltılması için açık ara en etkili genelleştirilmiş politika aracı gibi görünmektedir". Örneğin, iki yıllık başarılı bir yerinde yoksullukla mücadele programı, yoksul insanların bir yılda, gelişmiş dünyada bir gün çalışmaya eşdeğer bir gelir elde etmelerine yardımcı olmaktadır. Gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeler arasındaki işgücü hareketliliğinin önündeki engellerin biraz azaltılması, gelişmekte olan ülkelerde yoksulluğun azaltılmasında, ticaretin serbestleştirilmesinden daha fazla işe yarayacaktır.

Tongalıların Yeni Zelanda'ya taşınmasına olanak tanıyan bir göç piyangosu üzerine yapılan araştırma, piyangoyu kazananların, başarısız olanlara kıyasla göçten elde ettikleri gelirde (Yeni Zelanda'da sadece bir yıl geçirdikten sonra) %263'lük bir artış olduğunu ortaya koymuştur. Tongalı piyango talihlileri üzerinde yapılan daha uzun vadeli bir araştırma, bu kişilerin "göçmen olmayanlara kıyasla neredeyse yüzde 300 daha fazla kazanmaya devam ettiklerini, ruh sağlıklarının daha iyi olduğunu, yüzde 250'den fazla daha yüksek harcamaya sahip hanelerde yaşadıklarını, daha fazla araca sahip olduklarını ve daha dayanıklı varlıklara sahip olduklarını" ortaya koymuştur. Göçmenlerin yaşam boyu elde ettikleri kazancın muhafazakar bir tahmini, net bugünkü değer olarak 315.000 Yeni Zelanda Dolarıdır (yaklaşık 237.000 ABD Doları).

Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Meksikalı göçmen hane halkları üzerine 2017 yılında yapılan bir çalışma, hane halklarının Amerika Birleşik Devletleri'ne taşınmaları sayesinde gelirlerini hemen beş kattan fazla artırdığını ortaya koymuştur. Çalışmada ayrıca "göçmenlere tahakkuk eden ortalama kazançların, mevcut en başarılı ekonomik kalkınma programlarınınkini bile aştığı" tespit edilmiştir.

Birleşik Krallık'taki Avrupalı göçmen işçiler üzerinde 2017 yılında yapılan bir çalışma, AB'ye katılımın göçmen işçilerin kazançları üzerinde önemli bir olumlu etki yarattığını göstermektedir. Veriler, AB statüsü kazanmanın işçilere serbestçe iş değiştirme hakkı vererek kazançlarını artırdığını göstermektedir.

Quarterly Journal of Economics'te 2017 yılında yapılan bir çalışma, orta ve düşük gelirli ülkelerden Amerika Birleşik Devletleri'ne göç edenlerin, göç ettikten sonra ücretlerini iki ila üç kat artırdığını ortaya koymuştur.

Yenilikçilik ve girişimcilik

Mevcut ekonomi literatürüne ilişkin 2017 yılında yapılan bir araştırma, "yüksek vasıflı göçmenlerin inovasyon ve üretkenlik sonuçlarını artırdığını" ortaya koymuştur. 2013 yılında mevcut ekonomi literatürü üzerine yapılan bir ankete göre, "mevcut araştırmaların çoğu göçmen girişimcilerin olumlu net katkılarına işaret etmektedir." Amerika Birleşik Devletleri'nde göçmenlerin daha yaygın olduğu bölgelerde (patent ve atıflarla ölçüldüğü üzere) önemli ölçüde daha fazla inovasyon yapılmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri'ne gelen göçmenler, yerlilere göre daha yüksek oranlarda iş kurmaktadır. 2010 yılında yapılan bir çalışma "üniversite mezunu göçmenlerin nüfus payında yüzde 1 puanlık bir artışın kişi başına düşen patent sayısını yüzde 9-18 oranında artırdığını" göstermiştir. Berlin ve Prusya'daki Yahudi, Huguenot ve Bohem diasporaları, ABD'deki Alman Yahudi Göçmenler, Mariel Boatlift, 1990'larda Sovyet Yahudilerinin İsrail'e göçü, Kitlesel Göç Çağı (1850-1914) sırasında Arjantin'e Avrupa göçü, Almanya'nın yeniden birleşmesinin ardından batı-doğu göçü, Rusya İmparatorluğu'na Alman göçü ve AB'ye katıldıktan sonra Almanya'ya Polonya göçünün gösterdiği gibi kitlesel göç de inovasyonu ve büyümeyi artırabilir. Economic Journal'da 2018 yılında yapılan bir araştırmaya göre "belirli bir ürünün ihracatçılarından gelen göçte %10'luk bir artış, ev sahibi ülkenin önümüzdeki on yıl içinde bu malı 'sıfırdan' ihraç etmeye başlama olasılığında %2'lik bir artışla ilişkilidir."

Göçmenler daha fazla icat ve yenilikle ilişkilendirilmiştir. Bir rapora göre, "Amerika'da değeri 1 milyar dolar veya daha fazla olan yeni şirketlerin yarısından fazlasını (87 şirketin 44'ü) göçmenler kurmuştur ve bu şirketlerin yüzde 70'inden fazlasında (87 şirketin 62'si) yönetim veya ürün geliştirme ekiplerinin kilit üyeleridir." Bir analiz, göçmenlerin sahip olduğu firmaların ABD doğumlu girişimcilerin sahip olduğu firmalara kıyasla daha yüksek bir inovasyon oranına (çoğu inovasyon ölçütünde) sahip olduğunu ortaya koymuştur. Araştırmalar ayrıca işgücü göçünün beşeri sermayeyi artırdığını göstermektedir. Yabancı doktora öğrencileri Amerikan ekonomisinde önemli bir inovasyon kaynağıdır. Amerika Birleşik Devletleri'nde göçmen işçiler bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik (STEM) alanlarındaki işlerde orantısız bir paya sahiptir: "2013 yılında, yabancı doğumlu çalışanlar lisans derecesine sahip STEM çalışanlarının yüzde 19,2'sini, yüksek lisans derecesine sahip olanların yüzde 40,7'sini ve doktora derecesine sahip olanların yarısından fazlasını - yüzde 54,5'ini oluşturuyordu."

Dünya genelinde bir dizi ülke, yerel ekonomiye yatırım yapmaları karşılığında yabancı yatırımcılara vatandaşlık verilen Ekonomik Vatandaşlık Programları sunmaktadır. Bu tür programlar, yabancı yatırımcıların ve ülkedeki yeni vatandaşlar olarak benzersiz perspektifler sunabilecek yüksek net değere sahip bireylerin yenilikçiliğini ve girişimciliğini teşvik etmektedir. Kitts ve Nevis 1984 yılında ekonomik vatandaşlık sunan ilk ülke olmuş ve vatandaşlık için yeni bir pazar yaratmıştır. 2000'li yılların başında diğer Karayip ülkeleri de onlara katılmıştır.

Kurumların kalitesi

2015 yılında yapılan bir çalışma "daha büyük göçmen nüfus paylarının (veya girişlerinin) kurumsal kalite üzerinde olumlu etkiler yarattığına dair bazı kanıtlar bulmuştur. En azından, sonuçlarımız ekonomik özgürlük üzerinde olumsuz bir etkinin daha fazla göçle ilişkili olmadığını göstermektedir." Sovyetler Birliği'nden sınırsız Yahudi göçü nedeniyle 1990'larda İsrail'in nüfusundaki artışı inceleyen bir başka çalışma, kitlesel göçün siyasi kurumları zayıflatmadığını ve ekonomik kurumların kalitesini önemli ölçüde artırdığını ortaya koymaktadır. British Journal of Political Science dergisinde 2017 yılında yayınlanan bir çalışma, köleliğin olmadığı İngiliz-Amerikan kolonilerinin göçmen işçileri kendi kolonilerine çekebilmek için daha iyi demokratik kurumlar benimsediğini ileri sürmüştür. 2018 yılında yapılan bir çalışma, Amerika Birleşik Devletleri'ne göçün ekonomik özgürlüğü zayıflattığına dair bir kanıt bulamamıştır. Ürdün üzerine 2019 yılında yapılan bir çalışma, Körfez Savaşı sırasında Ürdün'e yaşanan büyük mülteci akınının Ürdün'ün ekonomik kurumları üzerinde uzun süreli olumlu etkileri olduğunu ortaya koymuştur.

Refah

Bazı araştırmalar, göç ve etnik heterojenlik arttıkça, refahın devlet tarafından finanse edilmesinin ve refah için kamu desteğinin azaldığını bulmuştur. Etnik kayırmacılık bu olgunun bir açıklaması olabilir. Diğer olası açıklamalar arasında grup içi ve grup dışı etkiler ve karşılıklı özgecilik ile ilgili teoriler yer almaktadır.

Ancak araştırmalar, etnik heterojenliğin kamu mallarının sağlanmasını azalttığı fikrine de meydan okumaktadır. Etnik çeşitlilik ile kamu mallarının sağlanması arasında negatif bir ilişki bulan çalışmalar, genellikle güçlü devletlerin azınlıkları asimile etmede daha iyi olduğunu, dolayısıyla uzun vadede çeşitliliği azalttığını dikkate almamaktadır. Etnik çeşitliliğe sahip devletler günümüzde daha zayıf devletler olma eğilimindedir. Fraksiyonlaşmaya ilişkin kanıtların çoğu Sahra altı Afrika ve Amerika Birleşik Devletleri'nden geldiği için bulguların genellenebilirliği tartışmalıdır. American Political Science Review dergisinde 2018 yılında yayımlanan bir çalışma, etnik homojenliğin daha fazla kamu malı sağlanmasına yol açtığı yönündeki bulgulara şüpheyle yaklaşmaktadır.

Araştırma, Amerikalıların göçe yönelik tutumlarının refah harcamalarına yönelik tutumlarını etkilediğini ortaya koymaktadır.

Eğitim

2016 yılında yapılan bir çalışma, Amerika Birleşik Devletleri'nde 1940-2010 döneminde yaşanan göçün yerlilerin liseyi tamamlama oranını artırdığını ortaya koymuştur: "11-64 yaş arası nüfusta göçmenlerin payında yüzde bir puanlık bir artış, 11-17 yaş arası yerlilerin 12 yıllık eğitimi tamamlama olasılığını yüzde 0,3 puan artırmaktadır." 2019 tarihli bir NBER makalesi, yabancı uyruklu öğrencilere maruz kalmanın ABD doğumlu öğrenciler üzerinde bir etkisi olduğuna dair çok az kanıt bulmuştur.

Çalışmalar, Birleşik Krallık'ta ana dili İngilizce olmayan öğrencilerin diğer öğrencilerin performansı üzerinde nedensel bir etkisi olmadığını, göçmen çocukların Hollandalı çocukların test puanları üzerinde önemli bir etkisi olmadığını, Avusturya okullarında göçmen öğrencilere maruz kalan yerli öğrenciler arasında sınıf tekrarı üzerinde bir etki olmadığını, Latin Amerikalı çocukların okullardaki varlığının akranları üzerinde önemli bir olumsuz etkisi olmadığını, ancak sınırlı İngilizce becerilerine sahip öğrencilerin akranları üzerinde hafif olumsuz etkileri olduğunu ve 2010 Haiti depreminden sonra Florida devlet okullarına Haitililerin akın etmesinin mevcut öğrencilerin eğitim sonuçları üzerinde hiçbir etkisi olmadığını ortaya koymuştur.

2018 yılında yapılan bir çalışmada, "bir süredir ülkede bulunan göçmen öğrencilerin varlığının yerliler üzerinde bir etkisi olmadığı tespit edilmiştir. Ancak, yeni gelen göçmenlerin yerlilerin dil puanları üzerinde küçük bir olumsuz etkisi olduğu bildirilmiştir." 2018 yılında yapılan bir başka çalışmada, İtalya'ya gelen göçmen öğrencilerin varlığının "matematik testi puanları üzerinde, düşük yetenekli yerli öğrenciler için daha büyük olan, doğrusal olmayan ve yalnızca yüksek (en yüksek %20) göçmen yoğunluğuna sahip sınıflarda gözlemlenebilen küçük negatif ortalama etkilerle ilişkili olduğu bulunmuştur. Bu sonuçlar, göçmenler ve yerliler arasında ortalama dilsel mesafenin yüksek olduğu sınıflardan kaynaklanmakta olup, etnik çeşitliliğin oynadığı belirgin bir ek rol bulunmamaktadır."

Asimilasyon

2019 yılında Annual Review of Sociology dergisinde Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, Fransa, Almanya, İsveç, Norveç, Belçika, Hollanda ve İspanya'da göçmen asimilasyonu üzerine yapılan mevcut araştırmaların gözden geçirilmesi sonucunda "sosyoekonomik kazanımlar, sosyal ilişkiler ve kültürel inançlar açısından nesiller arası asimilasyonun genel bir modelini buluyoruz" sonucuna varılmıştır.

Birleşik Devletler

American Sociological Review'da 2018 yılında yapılan bir araştırma, ırk grupları içinde Amerika Birleşik Devletleri'ne gelen göçmenlerin çoğunun 20 yıl içinde tamamen asimile olduğunu ortaya koymuştur. Amerika Birleşik Devletleri'ne 1994'ten sonra gelen göçmenler, önceki dönemlerde gelen göçmenlere kıyasla daha hızlı asimile olmaktadır. Asimilasyonun ölçülmesi, göçmenlerin torunlarının kendilerini atalarının milliyeti veya etnik kökeniyle tanımlamayı bırakması anlamına gelen "etnik yıpranma" nedeniyle zor olabilir. Bu da başarılı asimilasyon vakalarının olduğundan daha az tahmin edileceği anlamına gelmektedir. Araştırmalar, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Hispanik ve Asyalı göçmen gruplarında etnik yıpranmanın oldukça büyük olduğunu göstermektedir. Etnik yıpranma dikkate alındığında, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Hispaniklerin asimilasyon oranı önemli ölçüde artmaktadır. 2016 yılında yayınlanan bir makale, kültürel farklılıkların göçmenlerin uzun vadeli ekonomik performanslarının önünde mutlaka bir engel teşkil ettiği görüşüne karşı çıkmaktadır. "Birinci nesil göçmenlerin kültürel olarak ne kadar uzak olurlarsa o kadar az başarılı oldukları, ancak ABD'de geçirilen süre arttıkça bu etkinin ortadan kalktığı" tespit edilmiştir.

2018 yılında yapılan bir çalışma, Tiananmen Meydanı protestoları (ve ardından Çin hükümetinin uyguladığı baskı) sırasında ABD hükümetinden kalıcı oturma izni alan Çin vatandaşlarının, aynı oturma haklarına sahip olmayan benzer göçmen gruplarına kıyasla önemli istihdam ve kazanç kazanımları elde ettiğini ortaya koymuştur.

Kitlesel Göç Çağı boyunca, Amerika Birleşik Devletleri'ne gelen bebekler, yaşamları boyunca gençlere kıyasla daha fazla ekonomik başarı elde etmiştir.

Avrupa

Ulusal Demografik Araştırmalar Enstitüsü tarafından 2015 yılında yayınlanan bir rapor, Fransa'daki tüm kökenlerden ikinci nesil göçmenlerin büyük çoğunluğunun, azınlıkların çoğunun eğitim, barınma ve istihdam konularında karşılaştığı ayrımcılığa rağmen kendilerini Fransız hissettiklerini ortaya koymaktadır.

Araştırmalar, köken ülkenin göçmen asimilasyonunun hızı ve derinliği açısından önemli olduğunu, ancak genel olarak kayda değer bir asimilasyon olduğunu göstermektedir. Araştırmalar, daha az eşitlikçi toplumsal cinsiyet kültürüne sahip ülkelerden gelen birinci nesil göçmenlerin zaman içinde yerlilere daha benzer toplumsal cinsiyet değerlerini benimsediğini ortaya koymaktadır. Bir çalışmaya göre, "bu kültürleşme süreci neredeyse bir kuşak içinde tamamlanmaktadır: İkinci kuşak göçmenlerin toplumsal cinsiyet tutumlarını ana akım toplum üyelerinin tutumlarından ayırt etmek zordur. Bu durum, toplumsal cinsiyet açısından oldukça geleneksel kültürlerden gelen göçmenlerin çocukları ve daha az entegre olmuş göçmen ailelerin çocukları için de geçerlidir." Batı Avrupa'daki Türk göçmenler üzerinde yapılan bir çalışmada da benzer sonuçlar bulunmuştur. Asimilasyonun toplumsal cinsiyet tutumları üzerindeki etkisi eğitim alanında da gözlemlenmiştir, zira bir çalışmada "çoğunluk nüfus arasında gözlemlenen eğitimde kadın avantajının genellikle ikinci nesil göçmenler arasında da mevcut olduğu" tespit edilmiştir.

Tüm ülkelerdeki göçmenlerin payı. 2015 yılına ait veriler.

İsviçre'de 2017 yılında yapılan bir çalışma, vatandaşlığa kabulün göçmenlerin uzun vadeli sosyal entegrasyonunu güçlü bir şekilde geliştirdiğini ortaya koymuştur: "Vatandaşlığa kabulün entegrasyon getirileri, daha marjinal göçmen grupları için ve vatandaşlığa kabul ikamet süresinin ilerleyen dönemlerinden ziyade daha erken gerçekleştiğinde daha büyüktür." İsviçre'de yapılan ayrı bir çalışma, vatandaşlığa kabulün göçmenlerin ekonomik entegrasyonunu geliştirdiğini ortaya koymuştur: "Referandumda İsviçre vatandaşlığı kazanmak, takip eden 15 yıl boyunca yıllık kazançları ortalama yaklaşık 5.000 ABD doları artırmıştır. Bu etki daha marjinal göçmenler arasında yoğunlaşmıştır."

Birinci nesil göçmenler eşcinsellik konusunda daha az kabul edici görüşlere sahip olma eğilimindedir ancak daha uzun süre kaldıkça bu karşıtlık zayıflamaktadır. İkinci nesil göçmenler genel olarak eşcinselliği daha fazla kabul etmektedir, ancak kültürleşme etkisi Müslümanlar ve bir dereceye kadar Doğu Ortodoks göçmenler için daha zayıftır.

Doğu Londra'daki Bangladeşli göçmenler üzerinde yapılan bir çalışma, göçmenlerin sadece bir nesil içinde göçmen olmayan nüfusun düşünce tarzına doğru kaydıklarını ortaya koymuştur.

Almanya'da yapılan bir araştırma, yabancı uyruklu ebeveynlerin çocuklarının doğumla birlikte Alman vatandaşlığına hak kazanması halinde entegre olma ihtimallerinin daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. 2017 yılında yapılan bir araştırmaya göre "vatandaşlığa daha hızlı erişim, göçmen kadınların ekonomik durumlarını, özellikle de daha yüksek istihdam oranları, daha uzun çalışma saatleri ve daha istikrarlı işlerle işgücü piyasasına bağlılıklarını iyileştirmektedir. Göçmenler ayrıca dil ve mesleki eğitim gibi ev sahibi ülkeye özgü becerilere daha fazla yatırım yapmaktadır. Vatandaşlığa daha hızlı erişim, geleneksel olarak kısıtlayıcı vatandaşlık politikalarına sahip ülkelerde ekonomik entegrasyonu artırmak için güçlü bir politika aracı gibi görünmektedir." Vatandaşlığa kabul, çoğu ülkede vatandaşlığa kabul edilenler için büyük ve kalıcı ücret kazanımları ile ilişkilidir. Danimarka'da yapılan bir çalışma, göçmenlere oy hakkı verilmesinin suç oranlarını düşürdüğünü ortaya koymuştur.

Mülteci göçmenleri belediyeler arasında rastgele dağıtan programlar üzerine yapılan çalışmalar, mahalle atamasının göçmenlerin suç eğilimini, eğitimini ve kazançlarını etkilediğini ortaya koymaktadır. 2019 yılında yapılan bir çalışma, çok sayıda konfederasyon üyesinin bulunduğu bölgelere yerleştirilen mültecilerin ekonomik olarak entegre olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur.

Araştırmalar, iki dilli eğitimin iki farklı toplumdan gelen konuşmacılar arasındaki engelleri azalttığını göstermektedir.

Araştırmalar, bağnazlık ve izolasyon kısır döngüsünün asimilasyonu azaltabileceğini ve uzun vadede göçmenlere yönelik bağnazlığı artırabileceğini öne sürmektedir. Örneğin, Kaliforniya Üniversitesi, San Diego'dan siyaset bilimci Claire Adida, Stanford Üniversitesi'nden siyaset bilimci David Laitin ve Sorbonne Üniversitesi'nden ekonomist Marie-Anne Valfort, "insan gruplarını dinlerine ya da geldikleri bölgeye göre hedef alan korku temelli politikaların ters etki yarattığını" savunmaktadır. Fransa'daki Müslüman göçmenlerin başarısız entegrasyonunu açıklayan kendi araştırmamız, bu tür politikaların ulusal güvenliğe zarar veren bir kısır döngüyü besleyebileceğini öne sürüyor. Kültürel farklılığa karşı bir tepki olan Fransız İslamofobisi, Müslüman göçmenleri Fransız toplumundan geri çekilmeye teşvik etmiş, bu da Fransız İslamofobisini besleyerek Müslümanların yabancılaşmasını daha da arttırmıştır. Gerçekten de 2015'te Fransız güvenliğinin başarısızlığı büyük olasılıkla göçmenlerin çocuklarını hoş karşılamak yerine korkutan polis taktiklerinden kaynaklanıyordu; bu yaklaşım, topluluk üyelerinden potansiyel tehditler hakkında önemli bilgiler edinmeyi zorlaştırıyor."

Katalan milliyetçiliğini inceleyen bir çalışma, 1990'ların başında Katalan Hükümeti'nin göçmenlerin entegrasyonuna yönelik politikasını incelemiştir. O dönemde İspanya'nın Katalonya bölgesi Kuzey Afrika, Latin Amerika ve Asya'dan gelen göçmenlerin sayısında büyük bir artış yaşıyordu. İspanyol hükümeti bu göçmen akınına çok az ilgi gösteriyordu. Ancak Katalan siyasetçiler göçmen sayısındaki artışın Katalan kimliğini nasıl etkileyeceğini tartışmaya başladı. Katalan parlamentosunun üyeleri, bu göçmenleri Katalan toplumuna entegre edecek bir plan için dilekçe verdi. Planın en önemli özelliği, İspanyol hükümetinin temel göç politikaları olan vatandaşlığa kabul ile ilgili politikaları içermemesiydi. Katalan parlamentosunun planı, hem yerli Katalan nüfusu hem de göçmen toplulukları içeren ortak bir Katalan kimliği yaratmayı amaçlıyordu. Bu, göçmenlerin Katalan toplumunun bir parçası olarak ilişki kurmaya teşvik edildiği ama aynı zamanda kendi kültür ve geleneklerini korumaya da teşvik edildiği anlamına geliyordu. Bu şekilde Katalonya'daki göçmen kültürlerinin asimilasyonu önlenmiştir.

British Journal of Political Science'ta 2018 yılında yapılan bir çalışma, Norveç'teki göçmenlerin oy hakkı ne kadar erken verilirse o kadar fazla siyasi katılım gösterdiklerini ortaya koymuştur.

European Economic Review'da 2019 yılında yapılan bir çalışma, dil eğitiminin Fransa'daki göçmenlerin ekonomik asimilasyonunu iyileştirdiğini ortaya koymuştur.

Danimarka'daki mülteci politikası reformlarına ilişkin 2020 tarihli bir makale, dil eğitiminin mültecilerin ekonomik ve sosyal entegrasyonunu artırdığını, mültecilerin sosyal yardımlarında yapılan kesintilerin ise emlak suçlarını geçici olarak artırmak dışında bir etkisi olmadığını ortaya koymuştur.

Sosyal sermaye

Göçün sosyal sermayeyi olumsuz etkilediğini öne süren bazı araştırmalar vardır. Örneğin bir çalışma, "ABD eyaletlerinin Meksikalı nüfus paylarındaki daha büyük artışların, 1986-2004 döneminde sosyal sermayede daha büyük düşüşlere karşılık geldiğini" ortaya koymuştur. Journal of Comparative Economics'te 2017 yılında yapılan bir çalışmada, "ataları daha yüksek otokrasi seviyelerine sahip ülkelerden göç etmiş bireylerin başkalarına güvenme ve ABD'deki başkanlık seçimlerinde oy kullanma olasılıklarının daha düşük olduğu tespit edilmiştir. Otokratik kültürün güven üzerindeki etkisi en az üç nesil boyunca sürebilirken, oy verme üzerindeki etkisi bir nesil sonra kaybolmaktadır. Güven ve oy verme üzerindeki bu etkiler Avrupa genelinde de önemli boyutlardadır." 2019 yılında yapılan bir araştırmaya göre "insanlar homojenliğe yönelik tehditlere kısa vadede olumsuz tepki verme eğilimindedir. Ancak, bu olumsuz sonuçlar uzun vadede, başlangıçtaki olumsuz etkileri hafifleten gruplar arası temasın faydalı etkisiyle telafi edilmektedir."

Sağlık

Araştırmalar göçün yerli işçilerin sağlığı üzerinde olumlu etkileri olduğunu göstermektedir. Göç arttıkça, yerli işçiler daha az zorlayıcı işlere itilmekte, bu da yerli işçilerin sağlık sonuçlarını iyileştirmektedir.

2018 yılında yapılan bir çalışma, Birleşik Krallık'a göçün "ayakta tedavi sevklerinde bekleme sürelerini azalttığını ve kaza ve acil servislerde (A&E) ve elektif bakımda bekleme süreleri üzerinde önemli bir etkisi olmadığını" ortaya koymuştur. Çalışmada ayrıca "göçün Londra dışındaki daha yoksun bölgelerde ayakta tedavi sevkleri için bekleme sürelerini artırdığına dair kanıtlar" bulunmuş ancak bu artışın 3 ila 4 yıl sonra ortadan kalktığı belirtilmiştir.

2018 yılında The Lancet'te yayımlanan bir sistemik inceleme ve meta-analiz, göçmenlerin genel olarak genel nüfustan daha iyi sağlık koşullarına sahip olduğunu ortaya koymuştur.

AB'de göçmenler için kişisel sağlık kayıtlarının kullanımı yeni REHEALTH 2 projesinde test edilmektedir.

Konut

Birleşik Krallık'ta 2014 yılında yapılan bir araştırma, göçün genellikle göçmenlerin taşındıkları bölgelerdeki yerel konut fiyatlarını düşürdüğünü ortaya koymuştur; çünkü ücret dağılımının en üstünde yer alan yerliler göçe başka bölgelere taşınarak yanıt vermekte ve konut talebini azaltmaktadır. Ulusal düzeyde göçmen sayısındaki artış konut fiyatları üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir.

Suç

Göçmenlik ve suç

Sahte işe alım ajansları ve haydut işe alım ajansları daha iyi fırsatlar, eğitim, gelir gibi sahte vaatlerde bulunmakta, göçmenlerin maruz kaldığı suistimal ve suçlardan bazıları şunlardır:

  • Çalışanlar, sözleşmelerinde yer almayan faaliyetlerde çalışmaya zorlanmakta, işyerinde tacize açıkça izin verilmekte, göz yumulmakta ve hatta teşvik edilmektedir.
  • İşçiler düşük ücretlerle veya hiç ödeme yapılmadan günde 20 saatten fazla çalışmaya zorlanmaktadır,
  • Kölelik,
  • insan kaçakçılığı,
  • Cinsel taciz, cinsel istismar, cinsel saldırı, cinsel sömürü.
  • Çalışanların ülkelerine geri dönmelerini imkansız hale getirmek için sahte göçmen vizeleri sunmak.

Birçok ülkede bu suçlar kovuşturulmamaktadır, çünkü bu ülkeler bu şirketler tarafından ödenen ve ekonomilerine fayda sağlayan vergilerden ve ayrıca mevcut işçi sıkıntısından faydalanmaktadır.

Ayrımcılık

Avrupa

Araştırmalar, ırksal profilleme, azınlıkların yaşadığı bölgelerde aşırı polislik ve grup içi önyargı gibi polis uygulamalarının İsveç, İtalya ve İngiltere ve Galler'de suç şüphelileri arasında orantısız bir şekilde yüksek sayıda ırksal azınlığa neden olabileceğini göstermektedir. Araştırmalar ayrıca, İsveç, Hollanda, İtalya, Almanya, Danimarka ve Fransa'da ırksal azınlıkların daha yüksek sayıda mahkumiyet almasına katkıda bulunan yargı sistemi tarafından olası bir ayrımcılık olabileceğini öne sürmektedir. 2018 yılında yapılan bir araştırma, Hollandalıların göçmenlerle oynadıkları oyunlarda karşılık verme olasılıklarının yerli Hollandalılara göre daha düşük olduğunu ortaya koymuştur.

Birçok meta-analiz, Kuzey Amerika ve Avrupa işgücü piyasalarında işe alımlarda etnik ve ırksal ayrımcılık yapıldığına dair kapsamlı kanıtlar bulmuştur. OECD ülkelerinde 1990 ve 2015 yılları arasında yapılan 43 ayrı çalışmada 738 yazışma testinin 2016 yılında yapılan bir meta-analizi, Avrupa ve Kuzey Amerika'da işe alım kararlarında kapsamlı bir ırk ayrımcılığı olduğunu ortaya koymuştur. Eşdeğer azınlık adaylarının mülakata davet edilmek için çoğunluk adaylarına kıyasla yaklaşık %50 daha fazla başvuru göndermesi gerekmektedir.

2014 yılında yapılan bir meta-analiz, çeşitli Avrupa ülkelerinin konut piyasasında ırksal ve etnik ayrımcılığa dair kapsamlı kanıtlar bulmuştur.

Birleşik Devletler

İş dünyası

Ürün piyasalarında ırk ayrımcılığına ilişkin 2014 yılında yapılan bir meta-analiz, azınlık başvuru sahiplerine ürünler için daha yüksek fiyatlar verildiğine dair kapsamlı kanıtlar bulmuştur. 1995 yılında yapılan bir çalışmada, araba satıcılarının "beyaz erkeklere, aynı senaryo pazarlık stratejilerini kullanan siyah veya kadın test alıcılarından önemli ölçüde daha düşük fiyatlar teklif ettiği" bulunmuştur. 2013 yılında yapılan bir araştırma, eBay'de iPod satan satıcıların, fotoğrafta iPod'u beyaz bir elin tutması durumunda siyah bir ele kıyasla yüzde 21 daha fazla teklif aldığını ortaya koymuştur.

Ceza adaleti sistemi

Araştırmalar, ırksal profilleme, azınlıkların yaşadığı bölgelerde aşırı polislik ve grup içi önyargı gibi polis uygulamalarının, suç şüphelileri arasında orantısız bir şekilde yüksek sayıda ırksal azınlığa neden olabileceğini öne sürmektedir. Araştırmalar ayrıca, yargı sistemi tarafından ayrımcılık yapılabileceğini ve bunun da ırksal azınlıkların daha yüksek sayıda mahkumiyet almasına katkıda bulunabileceğini öne sürmektedir. 2012 yılında yapılan bir araştırmaya göre "(i) tamamı beyazlardan oluşan jüriler siyah sanıkları beyaz sanıklardan önemli ölçüde (yüzde 16 puan) daha fazla mahkum etmektedir ve (ii) jüri havuzunda en az bir siyah üye bulunduğunda mahkumiyet oranlarındaki bu fark tamamen ortadan kalkmaktadır." Araştırmalar, "rastgele siyah (beyaz) hakimlere atanan siyah (beyaz) gençlerin (şartlı tahliye yerine) hapsedilme ihtimalinin daha yüksek olduğu ve daha uzun cezalar aldıkları" grup içi önyargıya dair kanıtlar bulmuştur. Grup içi önyargı, trafik cezaları söz konusu olduğunda da gözlemlenmiştir; siyah ve beyaz polislerin dış gruplara ceza verme olasılığı daha yüksektir.

Eğitim

2015 yılında yazışma testleri kullanılarak yapılan bir çalışmada, "gelecekte danışmanlık almak isteyen aday öğrencilerin talepleri değerlendirildiğinde, fakültenin özellikle yüksek ücretli disiplinlerde ve özel kurumlarda, diğer tüm öğrenci kategorilerine kıyasla Beyaz erkeklere karşı önemli ölçüde daha duyarlı olduğu tespit edilmiştir."

Ulusal Üniversite Deneyimi Çalışması'nın bir analizine göre, elit üniversiteler olumlu eylem politikaları nedeniyle azınlık başvuru sahiplerini kayırıyor olabilir.

2018 tarihli bir Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu makalesi, matematik öğretmenlerinin göçmenlerin çocuklarına karşı ayrımcılık yaptığını ortaya koymuştur. Öğretmenler, göçmenlerin çocuklarına yönelik olumsuz klişeler hakkında bilgilendirildiklerinde, göçmenlerin çocuklarına daha yüksek notlar vermişlerdir.

2020 itibariyle ABD'de yükseköğretime kayıtlı tüm öğrencilerin yüzde 2'si göçmen. Bu da yaklaşık 454.000 öğrenciye denk gelmektedir. Belgesizlerin yarısından daha azı DACA programı için uygundur. DACA resmi olarak Çocukluk Çağında Gelenler için Ertelenmiş Eylem olarak biliniyor.

Konut

2014 yılında yapılan bir meta-analiz, Amerikan konut piyasasında ırk ayrımcılığına dair kapsamlı kanıtlar bulmuştur. Konut için başvuran azınlıkların mülkleri görmek için çok daha fazla araştırma yapmaları gerekiyordu. Afro-Amerikalıların ABD'deki konutlarda coğrafi olarak yönlendirilmesi önemini korumuştur. 2003 yılında yapılan bir çalışmada, "acentelerin ilk konut talebini müşterinin tercihlerinin bir göstergesi olarak yorumladığına, ancak aynı zamanda entegre bir banliyö mahallesinde olduğunda bir evi tüm müşterilerden alıkoyma olasılığının daha yüksek olduğuna dair kanıtlar (redlining) bulunmuştur. Dahası, acentelerin pazarlama çabaları beyaz müşteriler için talep edilen fiyatla artarken siyah müşteriler için artmamaktadır; siyahların banliyöde, entegre bölgelerdeki evleri görme olasılığı beyazlara göre daha yüksektir (yönlendirme); ve acentelerin gösterdiği evlerin müşteri siyah olduğunda ilk talepten sapma olasılığı müşteri beyaz olduğunda olduğundan daha yüksektir. Bu üç bulgu, aracıların bazı işlem türlerinin siyah müşteriler için nispeten daha az olası olduğu inancıyla hareket ettikleri olasılığıyla tutarlıdır (istatistiksel ayrımcılık)."

Federal Konut ve Kentsel Gelişim Departmanı'nın Afro-Amerikalıları ve beyazları daire bakmaya gönderdiği bir raporda, Afro-Amerikalılara daha az kiralık daire ve satılık ev gösterildiği tespit edilmiştir.

İşgücü piyasası

Birçok meta-analiz, Amerikan işgücü piyasasında işe alımlarda etnik ve ırksal ayrımcılık yapıldığına dair kapsamlı kanıtlar bulmuştur. OECD ülkelerinde 1990 ve 2015 yılları arasında yapılan 43 ayrı çalışmada, 738 yazışma testinin (stereotipik olarak siyah ve beyaz isimlerin özgeçmişlerinin işverenlere gönderildiği testler) 2016 yılında yapılan bir meta-analizi, Avrupa ve Kuzey Amerika'da işe alım kararlarında kapsamlı bir ırk ayrımcılığı olduğunu ortaya koymuştur. Bu yazışma testleri, eşdeğer azınlık adaylarının mülakata davet edilmek için çoğunluk adaylarına göre yaklaşık %50 daha fazla başvuru göndermeleri gerektiğini göstermiştir. Aynı özgeçmiş ve benzer mülakat eğitimi verilen gerçek kişilerin iş başvurularını inceleyen bir çalışma, sabıka kaydı olmayan Afro-Amerikan adaylara, sabıka kaydı olan beyaz adaylar kadar düşük bir oranda iş teklif edildiğini göstermiştir.

Gönderen ülke üzerindeki etkisi

İşçi dövizleri menşe ülkedeki yaşam standartlarını yükseltir. İşçi dövizleri birçok gelişmekte olan ülkenin GSYİH'sinde büyük bir paya sahiptir. Meksika'ya işçi dövizleri üzerine yapılan bir çalışma, işçi dövizlerinin Meksika'da kamu hizmetlerinin mevcudiyetinde önemli bir artışa yol açtığını ve bazı bölgelerde hükümet harcamalarını aştığını ortaya koymuştur.

Araştırmalar, göçün ve düşük göç engellerinin göç veren ülkelerde beşeri sermaye oluşumu üzerinde net pozitif etkileri olduğunu ortaya koymaktadır. Bu da göçün "beyin göçü" yerine "beyin kazancı" olduğu anlamına gelmektedir. Göç, göçmenlerin yurtdışında becerilerini geliştirdikten sonra kendi ülkelerine döndükleri durumlarda inovasyonla da ilişkilendirilmiştir.

Bir çalışma, göç veren ülkelerin vasıflı işçilerin göçünden uzun vadede dolaylı olarak fayda sağladığını, çünkü bu vasıflı işçilerin gelişmiş ülkelerde daha fazla yenilik yapabildiğini ve göç veren ülkelerin de bundan pozitif bir dışsallık olarak faydalanabildiğini ortaya koymaktadır. Sonuç olarak daha fazla vasıflı işçi göçü, uzun vadede daha fazla ekonomik büyüme ve refah artışına yol açmaktadır. Yüksek beceri göçünün olumsuz etkileri büyük ölçüde temelsiz kalmaktadır. Ekonomist Michael Clemens'e göre, yüksek beceri göçüne getirilen kısıtlamaların menşe ülkelerdeki işçi açığını azalttığı gösterilememiştir.

Araştırmalar ayrıca göçün, işçi dövizlerinin ve geri dönüş göçünün menşe ülkedeki siyasi kurumlar ve demokratikleşme üzerinde olumlu bir etkisi olabileceğini göstermektedir. Abel Escribà-Folch, Joseph Wright ve Covadonga Meseguer'e göre işçi dövizleri "siyasi muhalefeti mümkün kılan kaynaklar sağlamakta ve otoriterliğin temelini oluşturan patronaj stratejilerini zayıflatarak hükümete bağımlılığı azaltmaktadır." Araştırmalar ayrıca işçi dövizlerinin menşe ülkede iç savaş riskini azaltabileceğini göstermektedir. Liberal toplumsal cinsiyet normlarına sahip ülkelerden geri dönüş göçü, liberal toplumsal cinsiyet normlarının ana ülkeye aktarılmasıyla ilişkilendirilmiştir.

Araştırmalar, göçün menşe ülkede kalanların ücretlerinde artışa neden olduğunu göstermektedir. Göçle ilgili mevcut literatürün 2014 yılında yapılan bir incelemesi, yüzde 10'luk bir göçmen arzı şokunun göç veren ülkedeki ücretleri yüzde 2-5,5 oranında artıracağını ortaya koymaktadır. Polonya'dan göç üzerine yapılan bir çalışma, göçün kalan Polonyalılar için yüksek ve orta vasıflı işçilerin ücretlerinde hafif bir artışa yol açtığını göstermektedir. 2013 yılında yapılan bir çalışma, 2004 AB genişlemesinden sonra Doğu Avrupa'dan göçün, menşe ülkede kalan genç işçilerin ücretlerini %6 oranında artırırken, yaşlı işçilerin ücretleri üzerinde herhangi bir etkisi olmadığını ortaya koymaktadır. Litvanyalı erkeklerin ücretleri AB genişlemesi sonrası göçün bir sonucu olarak artmıştır. Geri dönüş göçü, daha yüksek hane halkı firma gelirleri ile ilişkilidir. Göç, kendi ülkelerine yapılan doğrudan yabancı yatırımlarda artışa yol açmaktadır.

Bazı araştırmalar, işçi dövizi etkisinin, yüksek göç akışına sahip ülkelerde kalan yerlileri daha iyi duruma getirecek kadar güçlü olmadığını göstermektedir.

Göçmen Kaçakçılığı

Uluslararası çetelerin, ekonomik vaatlerle kandırdığı yoksul insanların, sonu acıklı biten kaçak yolculuğunun sonuçları kanunlarda belirtilmiştir. TCK'ya göre göçmen kaçakçılığı suçu, doğrudan maddi menfaat sağlamak üzere, yabancı uyrukluları veya yurtsuzları Türkiye'ye sokmak veya Türkiye'de sürekli oturmalarına izin verilmemiş kişilerin yasal olmayan yollardan yurda sokulması, yurttan çıkarılmasıdır. Burada, yasal olmayan yollardan ülkeye giriş yapılsa bile bu eylem göçmen kaçakçılığı işleminden sayılmayan suça girmektedir. Yine, siyasal amaçlarla gerçekleştirilen göçmen kaçakçılığı da TCK hükümlerine girmez, bu suçlar ayrıca cezalandırılır. Yasaya göre, mağdurlar suçlu sayılmaz. Suçun failleri, kaçakçılığı planlayan, uygulayan, sahte kimlik ve pasaport düzenleyen ve örgütleyenlerdir. Kaçaklar ise, suç çetelerinin eline düşmüş mağdurlar olarak kabul edilir. Faillere 8-12 yıl hapis ve en az 1 milyar lira para cezası verilir. Eylem sırasında mağdurlar ölmüşse bu cezalar katlanır.

Uluslararası göçün İstatistikleri

Avrupa Birliği, bünyesindeki ülkelerin vatandaşlarına serbest göç hakkı tanıdığı için, birçok Avrupalı vatandaş Avrupa'nın gelişmemiş doğu kısmı tarafından, ona nispeten daha çok gelişmiş olan batı kısmına göç etmektedir, özellikle İtalya, Almanya, İspanya ve Fransa en çok göç alan ülkeler arasında gelmektedir. Fark edilebilir bir biçimde Avrupa birliğinin bazı ülkeleri yeni üyelerden daha avantajlı durumda gözükmektedir; örnekle, çok büyük sayıda Polonyalı insan İngiltere, İrlanda ya da Hollanda'ya göçerken, yüksek sayıda Romanyalı ise genelde İtalya ve İspanya'yı seçmekte. Diğer bir yandan Fransa ve Almanya ülkelerine Doğu Avrupa'dan gelecek göçmenler için çeşitli yasalar ve sınırlandırmalar çıkarmıştır fakat İngiltere ve İrlanda'da hiçbir kısıtlama yoktur.

Polonya'nın Avrupa Birliği üyesi olmasından (Mayıs 2004) 2007 yılının başlarına kadar 375.000 Polonyalı İngiltere'de iş sahibi olmuştur ki bu rakam İngiltere'de yaşayan 750.000 Polonyalının 3 te birini oluşturmaktadır. çoğu Polonyalı İngiltere ve İrlanda arasında mekik dokuyan birçok Doğu Avrupalı gibi sezonluk çalışmaktadır.